24 Mart 2015 Salı

Bedava Yaşlılık Semptomları Şarbonlu Zarflarda

Merhaba ve merhabaları tüy diktiklerimizin..

Uzun zaman oldu değil mi?.. Uzak zaman, her gün biraz daha işleyen, kana karışan biraz biraz daha. Şimdi zamanın üçüne beşine sarışık, ona buna girişik betimleniyor uzaktan; kimilerinin gözünden. Kör olasıcalardı, göt oldular, tam tabir olarak. Sonra sen öptün, ben bu klarneti asfalta gömdüm. Sen o gün, orada, zavallı diyeceğim beni öptün ben yaktım yorganları, yaktım takvim yapraklarını; sırf üzerinde islami terimleri yazıyor diye de değil. Şehir içi tüm hat otobüsleri de yandı.

Benim bir şehrim var. Arpa, buğday yada bulgur mu pirinç mi derken yalnız kalmışlığın genzinde dururken. Filizlenen her saate bir heves daha eklerken literatürümüzden. Hani ölmekten gelirken, zamansız elalem şehirlerinden, sen öptün beni ansızın. Ulan adımızın tam yanına yakışı kalan sen; kim oluyorsun da.. Bir peri oldun, musallat oldun ki hayatıma, sorma..

Benim bir şehrim var. Solakların kalabalıkları oluşturduğu. Sabah nöbetlerinde demlenirken, konu komşunun konuştuğu ve arsız ve fütursuz. Kala kalmışlığın kimlik kontrolüne uğradığı köşe başlarında, o aynı umutları unutturan. Benim şehrim deniz,derya; sevdaya peşkeş çekildiği zaman. Darma duman ve sadakat bahçesi. İtaatin bini bir para iken, tutup ellerinden bütün zaman çerçevelerini, yıkamadan ellerini, sille bahçesine dönüşen şehrim.

Bir gün ihtilal oldu. On sene geriye gidecek iken, bin sene belki ileriye gittik. Şehir, şehrimiz oldu.

Varlığına minnettarım kadınım !

Uzun zaman olmuş değil mi?..

Kalıcı yaptırımlar ve sevgiler, Aykut

Öyle güzel vurdun ki beni farklı açılardan, uzandım yanına temsili.