25 Ocak 2011 Salı

somewhat..

Ayaklarını bağladım. Kafamın sarhoşluğuna çalımlar atabilirdim, atmadım. Aynı şarap, aynı ekşilik.. İlerde görünüryordu aslında.. Kır kafamı johanson ! Gözüm görmüyor alkolden şahsi çarpım tablomu..İçim geçmeye müsait ve sigaram bitti sanki.Garezim kuşlara değildi. Belki haber olduğundan bendim, küçük ayı, kutup yıldızı.. Bir pekiyi de kanımdan geldi. Huzur bulduğum kelimelere zorunlu iştirak ettim. Aslen yalın ve ızdım ama hala şarhoş değildim. Öte yandan bilmem ne, kıl, yün.. Önümü göremiyorken, ezbere klavye kullanmam başarı olsa ya.. Kuş olsam, konsam. Bok olsam, ıslansam. Evet, evet.. Kimlik bedeli kimsesiliğin. Kimsesizde kimi kimsesini çaresizlikle boğmuş. Atılan yalnızca bir adım iken bu yola, dudaklarımda ki ekşiliği dudaklarından başkası silemez. Lanetler okulunda bir sahipsiz. ne kadar uzaktanda olsa, mutlak görebileceğim bir 'nah' yapardı. İyi geceler yaşamsal değerler ve değeri yargılayan düşünce kisleri..Daha da layıkı ile kusamazdım bu gece içimi.. Şarap bitti.

viraj..

11 Ocak 2011 Salı

Sülfirik Asit

Israrla tutumsuz olma kaidesini bozmayalım. Musluğun, yarı açık bedenlere su sıçrattığı, çakıl taşlarından adımızı yazabileceğimiz ıslaklığa erişebilmeliyiz. Hooopp ! Atar gider lütuf, bir sahil çay bahçesinde. Oynarken tavlayı, alkollü damar fetişine de saygı duyarız. Anlamayın siz zaten beni, aya ilk ayak basan neil kadar yaa.. Kemik çerçeveli gözlükleri kırıldı sayıp, camdan sarkıttım elimde ki feneri.. Henüz gitmemişken güneş, fener ile mücadeleme gülümsedi. İç geçirdim, hayal görüyorken ve içim geçmiş, geçmiş olsunları işittiğimde.Nargileden de neler yapılmaz ki sonra.. Soğuk kış günlerinde içimize giyebildiğimizden velhasıl, kilomuzdan meşerret-e şeragat ettiğimiz içlikleri su yüzeyine çıkarmak ile başlayalım o vakit. "Sere derpe uzandım, yokluğun durağında. Sorduğum ki b.ktur, gamzesiz lugatımda." Minik serçe dinlemek huzur vermiyosa, birde söylemeyi deneyin. Yokluğun sorusunu boş bıraktm. Ha belki 'hiç biri' de deseydim cevabına, pişmanlık duymazdım. "Adım ola ki çinko, bakır. Yar ellerde bana mukabil, sere serpe uzanır." Cevap çok sürmeden varırdı. Ayaklarım üşümeden de, okuduğum kitapta, kaldığım yeri hatırlayabilirdim. Kuşlar, gidişi anımsattı bir an ve anılarım beni sattı bir an..

Çıkıp yürümek belki taa derine kadar. İkilem bahçemde ne ekersem, yüzüme tükürür oldu. Dünki tarih, fi tarihini tekerrür etti. Kilise çanına benzer sesi duyduğum da ayın 'onu' dedim. Birinci ayın 'onu' dedim. Aylardan 'onu' diledim. Saçmalamaz mısın ? Çok çalardı fonda, sesini kısmadıkça, komşular rahatsız olmadıkça ve ilaçlar işe yaramadıkça boşluğun. Sağır olmaya karar verdim sonra.. Sonra ağma da oldum. "Körlüğünün şerefine kaldırdı kadehini o gece marcus ve ellerinden akan hüzün, gözlerinde büyüdükçe parıldıyor. Adım adım içinde ki jartiyeri gösterip, dert yanıyordu. Birden yerde yatan tulliusa seslendi; tulliuss.. tanrı aşkına, şu ölmüş bedenini kaldırır mısın yerden..?"

Serden geçmeyenlerin belgeseliydi, yardan geçenlerin belgeseli. Gide gele aşınan umut kirliliği, her yanı sersefil kodu !

Çakmağın bitmiş taşına sövüp, olay yerinden uzaklaştı.

Hadi mukavvadan kalp yapalım. Odacıklarını kiraya verip, kendini ucuza satalım.

Mutfakta türkü söylemekten yorulduysan, yaptığın yemeğin tadına bakma zamanın gelmiştir.

Ehli insan olmaya ramak kala, gülmekten ölmek üzereyiz, ahali !

Ve şimdi de kapanış konuşmasını yapması için, ruhumu bedenime davet ediyorum.

Selametle..

uyumalı da bazen diyorum.

9 Ocak 2011 Pazar

Parmak İzi

Kayboldum gibi görünüyorsam, kaybolmamışımdır. Gözlerinizin içinde ne zaman varolurum, o zaman küllerim savrulur. Ve bunu değil siz, ben bile göremeyeceğim. İçimdekini anlatamayınca, böyle yazasın geliyor. Birde büyüyor yangın, itfayelerin yolu kesilirken.. Ellerim aşınana kadar alkışlasam yeridir, o vakit. Cin gibi gören gözlerde bağımlılık yaratabilecek raddede, hiç. Ki sen gel gör, ne kadar da mutlu.

Kızmayın abiler, ablalar.. O daha bir çocuk. Görüntüde ki görüşmeleri, içine kağıtlar doldurduğumuz şeyleri, birde kedinin siyahı. Nasılda parlar gözleri.. kedinin, karanlıkta. Arkalı, önlü nüfus kağıdının fotokopisiyle şaka yapılmaz. Biz neyin hesabındayken, kimler hangi dümenin başına geçiyorsa artık..(?) Tek kelime ederdim belki, duyacağını bilsem, yeşil karanlık ittifakının.. Nerdesin? Duymuyor muyum sanıyorsunuz. Bir de heves olur bazen, kırılır sonra bütün besteler ve kapar şifayı şizofren. Huzurunuzda taklalar atan soytarı, olabildiğince mutlu görünür. Gecenin sabahına varabilen neyi varsa, saat bilmem kaçtan sonra yine geceye aşikar. Lakin, gecenin geceye kattığı ne varsa, geceliğinle gecemden çaldığına saydım. Bir küçük delikte de gün aydınlık. Sonra ton balıklı salata tadında sabah sporu kavuşsun bünyemize.Eyy insanoğlu; hakaretinden yılmadıysam, elbet hakkın rahmetine kavuşacağımdandır.

Dedim ya, kızmayın efendiler. O daha bir şizofren.

Selametle..

Bireyiz.Her birimiz, şakalar besteleriz ruh halimize...

5 Ocak 2011 Çarşamba

İçi Geçmiş..

Aslında çirkindir. Resmi kaleme tabii tutulacak her boş sayfa, niçin beyazdır? İşte bu yüzden; her güzellik, kökünde çirkinlik barındırır ve beyaz güzeldir. Beyaz resmidir. Her yola gelir seninle. İyiliğin rengidir.Temiz, pak.. Aslen yapısı itibari ile bir renk bile değildir. Beyazdır ve açıkta kalırsa, sararır.

...Sabahtı..Usulca bıraktı elindekini.. Buna suç ortağımı deseydi yoksa suçlu mu? Hiç kendinde aramadı ki zaten, nefreti, öfkeyi, gözü dönmüşlüğü.. Böyle karşısında sere serpe yatıyordu. Yıkmıştı koca yiğidi. Dönüşü olmayan yollar, potansiyeline karışmış, bir cenaze zanlısıydı. Evin arka balkonundan atlayarak kaçtı. Her şeyi değiştirdi, her şeyini.. İnsan içine karıştığını sandı sonra sonra.. Başka bir hayatı oldu, başka bir salıncak.. sallanan. Durum psikolojisi, yerle bir etmeden bünyesini terk etmiyordu. Zaman zaman işlediği suçtan nutku tutulur bir hal aldı. İlk dönem rahatlayan, kurtulduğunu zanneden bu zihniyet, çöküş dönemine çoktan girmişti. Kendisi ile baş başa kaldığı ilk gün dayanamayıp, eli telefona gitti. Ve telefon çalıyordu. Telefonun diğer ucunda ki “efendim” dediğinde birden o an aklına geldi. Elinde ki, çamaşırı usulca yere bırakmıştı. O sabahın gecesinde sadece, o çamaşıra döktüğü viskiyi yıkaması için çıkardığında, olanlar olmuştu. Sabah orayı terk ettiğinde ise, karşısında savunmasız uyuyordu.. (ve kalan gideni çok seviyordu.)

Saçmalıkla süsledi o konuşmayı ve ikisine de beyaz, çok yakışıyordu.


Sonra birden, gün aydınlandı..

3 Ocak 2011 Pazartesi

Beni Gördüğüne Emin Misin ?

Hayal mi dersin sonrasına..? Elinde ki kupona büyük ikramiye vurmaması kadar doğal aslında.. Kabul et ki, parmaklarım sana göre değildi. Kabul et ki, kimselerin olmadığı yerde de elbet bir çark dönmekteydi. Tinerci çocuklara, tiner satmak kadar hayıfsız bir duyguyu tatmak daha kime nasip olurdu? Kartları açık seçik oynamaktı aslen suçumuz. Alayımız kördük. Buna rağmen olanları gördük.
Kesin bir farz ile, gol olacak bu ortayı yapan sporcuya müsade etmek gibi..Bardağın kırılması, parçalanmasına en büyük nedendir.Bir hayırsızlık yongası, cebimde ellerim. Sığdı mı sandınız?, en arkaya o muhteşem dörtlü bu kez... Doldurmaya çalışmıyorum. Henüz, hüznü hazin heyecanlarla harmanlayamadım. Birşeyler zorlanıyor. Olmaya yüz tutmuş, fakat güven eksikliği.. halvetime mani. Muhasebe defteri kadar karışık, tarağın aralıkları kadar eşit ve karenin dört kenarı olduğundan emin olduğumuz kadar emin olduk diyelim. Bu kadar kürtaj yeterli mi ? Evet.. Kendiliğinden olmasada, kendi kendimize yazarak bu idamın fermanını, dar ağacına bilet kestik, cam kenarından. Daha kaç virgül ayırabilir, etimi tırnağımdan ?

Evet, elimde ki koca bir yokluk olabilir. Fakat satıcı değil kullanıcıyım abi, tutuklamayın beni...

Daha da anlatabilirdim.