23 Kasım 2012 Cuma

Tüm Halaların Görümce Sevgisi Sonrası

Doğru tercih, yolun yarısı edermiş. Sonra da bir daha dönüşü olmadığını sandığımız kara parçaları, kopan.

Şefkat ile başını okşarım kedinin; sana gelme diyen ve rıhtımda...

Geçmişin vadeleri dolarken, gökyüzünden bulutların faizi işliyor ama sessizler işte.

Ağır ödemelerin tarihi geçti !

Bağdaş kurup oturdum görebildiğin yerlerde usulca. Kimler ardımda ise, karşımda kelimelerimde.. Hasat zamanın geldiğinde ağlama n'olur ? Biraz da dergi sayfalarını karıştırırsın hemen önümde. Bilemediğim bulmacaların, isimsiz ünlülerisin. Uyuşan bacaklarımda merhem, merhemde ellerinin izi var. Hani birlikte fotoğraf çekindiğimiz gün; kadrajda ellerinin olmayışı ve gözlerin kayıpken.. Bayram geldiğinde bir mesajım olacak soğuk martılara; tanımaz mısın ? Sizli, bizli konuşan insanlardan kopup gelen, arşivlik bakışlar kainatında yaşayan ısırılmış bir elmada da dişlerinin izi. O gece de, bu gece olduğu gibi; işte o gecenin de günahı yoktu. İşte, o gecede yoktum, bu gece de.. Hangimiz tercih etmezdik, hangimiz istemezdik atlara binip gelen o insanlardan zaman kavramının iksirini ? Saatim çok soğuk. Saatim çok ucuz artık. En umulmaz pazarlama şekilleri biçimlendirdi geleceğimizi. Geçmişini sikeyim. Sonra, yastık dedi ki; senin başın ağrıyor. Kaldırımın kenarında ayağı burkulan bir yerli idim.

Pirinç pilavı tarifi, aslında birçok şeyin de tarifidir.

Kitapların sonu gelmeden, yaktılar onları. Karakterler diri diri, eridi.

Ben yıkılan evimi inşa ettim. O gün, o kepçenin önünde aptal ve çaresiz duruşlarım anlamsızdı. Böyle olacağını bilseydim zaten; kepçe olur yıkardım. İçimde ki belediye yıkım ekibi çalışanlarına selam olsun.

Kendi içinde kepçe olabilenlerin şerefine !

He ben içimde hazine buldum, o başka..


Sevgiliye sevgiler, Aykut

temsili güzel günler








5 Kasım 2012 Pazartesi

Gece Bekçisini Bekleyen Şakalı Günler

Misketini kaybedersin hani çocuk iken ya da meyve suyun dökülmüştür. Oysa hep mutluluk, hep neşe... Bir gün hiç ummadığın bir insana tereddütsüz teşekkür edersin.Mısırlıların masalları kadar üçgen olamazsın zaten. Kızdığın ne varsa hayata dair, görmezden gelip umursamama telaşları. Nasıl da istekler yumağında boğulursun bir gün.. Hiç sevişmemiş sayarsın kendini günahlarla.Bir sabahın temiz saatlerinde kaybolur, akşam üstü ertesi güne kaçkın daha da yok olursun. Bir kelime olur sadece diğer yarın. Diğer yanınsa bir elinin avucunda, öbür avucun mahçup iken olaylara. Sen martısı bu şehrin.Binlerce notadır kulağında ki; birini seçme çabaların. En yakışanı, hayıflanmadan hemde. O tarihi hamamın oralarda zamana dönüşür bağımlılık dediğin. Kediler kadar en azından, masum da değilsin. Dokunabildiğin kadardır dünya, okşayabildiğin kadar kediler. Hiç günü gelmemiş bir görüşmede adın geçer.Vapurlar çoktan demir atmışken sahile, teşekkür edilir. Susmadan da anlatamazsın. İlla bir kere bile olsa.

Dünyanın bütün meyveleri, henüz çiçek açarken sende toplanıp, birikir. Biriktirebildiğin kadarsın !

Ceviz ağaçları takılır gözüne, tam çıkarken bahçesinden sevginin. Henüz yaş iken eğilen ağaçlardır bunlar. Seni tanıyan ve bilen. Bankları vardır kelimelerin. Hepsinde ayrı bir hikaye, hepsinde aynı terane. Cümle diye dedikleri de sensin. Sensizken cümle değil kurulanlar. Vapurlar kalkmış mıdır?acaba. Sonbaharın ilk günüydü hatırlarsan; sana "sen" dediğim. Bizlerle tanışmıştık. İlk tokalaştığımız hala saçında. Sonra ben; bak kızım, dedim. "Bak kızım ben son vapuru kaçırmışım, seni mi kaçıramayacağım..? Şu gözlere bir baksana sen !" Başını öne eğip gülümsedi. Aynı dereden su içmiştik.

Hiç olmaz dediğin şeyler, olacaklarının fragmanıdır zaten. Sen, kalemlerin yazamadığısın !

İyi ki doğmuş olmalısın. Teşekkürlerimin hedef tahtası...


Sevgilerini kayıran, Aykut