7 Ekim 2016 Cuma

Yapışkan Gücü Olmayan Koli Bantlarının Gönlümüzde Ki Yeri

Kartlarımı açıyorum.
Sırrımı sana..
Boşa gidecek mi dersiniz bu kadar çaba?..
Ne derseniz, dersiniz siz, ben bilirim.
Trafikte far camı silen çocuk oluyor bilincim.
Yolları aşındıran tekerlekler mi oluyor sadece, bilemiyorum.
Geri çekilmek istiyorlar, müsaade edemiyorum.
Aynı tekerleğin altına konan takoz oluyorum zamansız,
Zamansız günlerde süpermen benliğim, söylüyorlar.
Dünyanın mübarek günlerinde, açtığım ellerim konuşuyor.
Kimseler olmuyor biliyor musunuz, ben söyleyecek söz bulamadığımda..
Bunalımın bunalımlarında yürüyor gibi yapıyorum..
Notalar vuruyor yüzüme gerçekleri,
Bu sefer ben geri çekilemıyorum.
Müsaade etmiyorlar, iki omzumda insan eli.
Seçeneklerini hiç göremediğimiz ömrümüz bize çay ikram ediyor.
Gelişine yaşıyor kapı kolu bedenim..,
Onlarcasının yüzüne bakmadan tuttuğu, tuttukları ve unuttukları.
Merhaba, ben bazı kapıların yegane model olan kolu.
Açılmaktan yorulan bedenim umurumda değil.
Belli mi olur bakarsınız bir gün çalışmam, üzülürsünüz.
Vazgeçtim, görüntünün kayıt altına alındığı yerlerinden.
Fakat söylemiyorum henüz çarpılırım diye korkuyorum.

Kocaman bir orman düşün, içinde bakir ağaçlar.
Ağaçlar ne kadarda yeşiller, fazla geliyorlar atmosferime.
Unutmadan söylemek gerekiyor ki, üzülmesin menekşeler.
Kartlarım masanın üzerinde açık dururken,
Hamle alanım bu derece kısıtlı iken, susmaya devam ediyorum.
Bazen insanın gidesi geliyor, gidemiyor.
Ulan diyorum gelen gidesin nasıl geldi ise ben de giderim.
Öyle olmuyor ve tebessüm beliriyor yine o karşı kaldırımdan.
Hayat duraklarında elinde biletler ile bekleyen nadir şahsiyetlerin,
Vadesi doluyor, yanıyor biletleri.
Ben ne bileyim şimdi açmamakta ısrarcı olan çiçekleri.
Anca bekliyoruz işte, açar diye orta yerinde gönül saksısının.
Boka batmasak ta henüz, kokmuyor değiliz.
Alsalar bizi ifadelere söyleyecek tek kelimemiz olmayacak.
İnanın bana ama korkmuyorum da..
Israrla öğrenmek istemediğim şeyler var yanlarımda.
Ben bir gönül sanayisiydim, ülkemde devalüasyonlar olurdu.
Hiç yılmadım istikrarımdan ama muhalif kesim yedi beni.
Pes etmeme ramak kala, hala yutamadığım son sözlerim.
Patlaya patlaya içimde patlayacak biliyorum.
Tüm dünyaya geri bildirim gönderiyorum;
Şu an ölmek istemiyorum !

Ben ben, Aykut


Eylüller bitiyor..










9 Eylül 2016 Cuma

Yazımı Kışa Çevirdim, Sözümü Çoktan Verdim

Enine çizgili çarşafların size büyük selamı var. Çok oldu değil mi?..

Bir şifa şarkısı çalmıştık oysa, bir andavallık öyküsü. Biraz yosun kokusu o pis denizin ve okunmamış kitaplar vardı sadece, okudum hepsini. Siz meraklanmayın şimdi bitiyor masmavi gökyüzü, balıklar gidiyor nedensiz. Bir pasaport çıkarttır o soysuz gemilere, nasıl olsa giden dönmüyor geri..

Dilersen infaz et bu kötü kokuları ama şu suskun ağzıma sıçtırma benim. Yada bir piyano tuşu ol, yanlışlıkla dokunayım sana. Çok farklı bir şey yapmak isterken, hiç beklenmedik bir darbe ile insanın canının yanmasısın sen. Kim bu göz dağı veren yeşillere, oksijen kara borsa iken hemde, bilemiyorum. Aslında çokta umursamıyorum. Zira yazdım kitabını ömrümün. Yol verdim en delisine karanfillerin. Aynı kitabın öykülerini yaşamakla meşgulüm. Fıkrayım ya.. Pişman mısın diye sorma sakın ! Ben sana niye geceleri senin olduğun yerlerde uyumayın dediklerinin nedenini soruyor muyum?.. Çünkü çarşaflar enine çizgili ama aramızda da gri bulutlar. Sen karıştırma yine de mevsimleri, özlemişsindir beni diye umuyorum. Sanki biri gelip almış ehliyeti ya da başka biri sormuş da kimliğimi, koşarak kaçmışım derin dalgalarına yoksulluğun. Bu ara başımda da dertler kol geziyor. Dileniyorum şarkılarını radyolardan, çalmıyorlar. Çalmasınlar, hatta çalamasınlar o şakacı hırsızlar. Bilemesinler notalarını.. Şimdi fazla uzağımda olmayan sahil semtinde bir kumsal dahi yok. Sana da hiç haber vermedim ama sen bilirsin beni affetmeyi. Gül ağıcının klarnete dönüşüp ebemizi sikmesi gibi senin ağlamaların. Bir de senin şu gönülçelen ağmaların; bakıyorlar gözlerimin içine içine.. İçine sıçtığımının kerkenezleri.

Gönlümün renkleri açtı seninle, mevsimimin çiçekleri. Hadi besle yine martıları, simidin tadını bilsinler tekrar.. Ve tekrar yıkansın çarşaflar. Neyi ne kadar sildiğimi de kimse bilmeyecek zaten

Ne kadar sebepsiz olabilirse bir insan, o kadar sebepsizim.
Geri bildirim göndermek istiyorum, elimde kelimeler.
Yap boz toparlanmıyor.

Ben yokum;burada değilim, Aykut


gelişine dünya..







27 Şubat 2016 Cumartesi

Bazen Süpermen Olmak Gereken Dönemlerin Fitresini Kime Veriyorduk ?

Daha fazla karanlık gerekiyor sigaramı yakmak için.
Sen ve senin anka kuşu kostümün gözüküyor köşeden.
Jartiyerinin markasını bırak, fabrikasını biliyorum.
Özenle de seçemiyorum kelimeleri ama nafile.
Hiç belli etmiyorsun, bir sonbahar günü
Mevsimin sonbahar olduğunu...

Dibe çökecek olan tortular var hikayemizde,
Kimi elinde ise şu çay kaşığı, gebersin artık.
Veyahut kelimeler kirlenmeden susalım.
Bazı seçenekler vardır, bazı bazı seçemediğimiz.
Bende bizi biz yapan sesli susuşlara sesleniyorum;
KORKUYORUM !

Müthiş bir orkestrasın aslında sen ömrümde,
Güzel bahar yanlarının sıcaklığı ve tebessüm bahçen.
Adını anmak yetebiliyor kuzu kulağım.
Taşın suyunu sıkabilmek, paramparça edebilmek için.
Yalnızca biraz mesefe bu, niyetlenince bitebilecek.
Hadi kalkalım şu a noktasından, çok geç olmadan.

Nerede benim el fenerim ?..
Nerede benim balcağızım ?..

Suyun yüzeyinde kırılan ışıklar,
Hep bir monoton bu gökyüzü,
Aynı yıldızlar aynı kayışlar..
Geçip giden trenlere bakıyorum.
Şimdi durmuyorlar,
Şimdi doymuyorlar.
Geride ışıkları kontrolsüz kavşakların,
Geride kırgın ışıklar bakıyor marur.
Geride kontrolsüz bir şeyler mi var ?..

Ne varsa şu pazartesilerde..?
Hep pazara kastı, hep nazara meyil..
İnanıyorum artık,

Tanışlığımız bir ergenliğe adım ömrü neredeyse,
Hiç bahsetmedik bizim komşunun gürültüsünden,
Bizim olan komşular biriktiyorum da ben..
Af edersin hiç söylemedim sana.
Sana biriktirdiğim misketler ile doluyum.
Hani geçenlerde ben bahsederken, umursamazlıktan geldiğin.
Yokuşundan iniyorduk hani motorlu taşıt yardımı ile o malum semtin..
Allah bildiği gibi yapsın ne kadar yokuş varsa !
Böyle şeyler hep yokuşlu günlerde başıma geliyor.
Bir bakıyorum karanlık bir vakit,
Bir bakıyorum iki yokuş kıstırmış yolumu.
Ağır ağır geliyorlar gözlerime.
Gözlerime gelenler salakça yanlarım değil sadece.
Ne ben sana anlatabiliyorum,
Ne de sen anlıyorsun kodumunun pazartesilerini !
Karıştırma sevgili yarim, beni kandilinde ki mumlarda..

Koptu kopacak halat !
Aman uyanmasun bekçileri mahallemizin,
Zamansız, zamansız..
Gel gör ki güzel yarim;
İlk olarak pazartesiler ölsün,
Sonra yakuşlar ve aldırışlar.

Saçlarımıza kan gülleri takalım bizde büyük usta gibi..
Kollarımızda ki kelepçeler daha da kör olsun.
Lav edilsin dünyada birbirine yakın duran ne varsa.
Bir biz dimdik duralım, çok geç olmadan !

Düzeltme beni süpermen,
Aklım başımda değil.
Yürüyorum ıslıksız,
Önümde seferi bir seyir..

Alkışlar konsun camlarına,
Camlarının taşlarına konun kuşların yamaçlarına.
Ne de güzel olmaz mıydı kuş olup konmak canımın cananına..?

Sarıldığım ağaçlar var,
Cebimde anılardan çaldığım gülüşmeler.
Kırık dökük merdivenler ve eski esvatlar.
Burası çokça olmuş olmalı, tarumar olalı.

Bitiş cümlesine gelemiyorum.

Bizler, yani insanoğlu; saksılara su vermeyi unuttuğumuz gün öleceğiz !
Farkında değiliz.

Tek paylaşımı yakın dövüş olan kumruları cehennemde çok tutmayacaklar.

Bizi biz yapan sesli susuşlara yeniden sesleniyorum;
Konuşman için kolumu feda etmem gerekiyorsa razıyım,
Bir şeyleri değiştirmek gerekiyorsa hazırım.
Bu kadar yapıcı konuşma ile müteahhit olmam gerekiyordu,
Koala oldum, kahrolsun henüz olamamış yanlarım..

Çok geç olmadan, süpermen, pazartesi, anka kuşu..tarumar.

Sevgiler, selamlar ve  bazı boşnakça kelimeler..

Temsili sevişmeler

Canı yanan ağaçlar

Pazarlık felsefesi