27 Şubat 2016 Cumartesi

Bazen Süpermen Olmak Gereken Dönemlerin Fitresini Kime Veriyorduk ?

Daha fazla karanlık gerekiyor sigaramı yakmak için.
Sen ve senin anka kuşu kostümün gözüküyor köşeden.
Jartiyerinin markasını bırak, fabrikasını biliyorum.
Özenle de seçemiyorum kelimeleri ama nafile.
Hiç belli etmiyorsun, bir sonbahar günü
Mevsimin sonbahar olduğunu...

Dibe çökecek olan tortular var hikayemizde,
Kimi elinde ise şu çay kaşığı, gebersin artık.
Veyahut kelimeler kirlenmeden susalım.
Bazı seçenekler vardır, bazı bazı seçemediğimiz.
Bende bizi biz yapan sesli susuşlara sesleniyorum;
KORKUYORUM !

Müthiş bir orkestrasın aslında sen ömrümde,
Güzel bahar yanlarının sıcaklığı ve tebessüm bahçen.
Adını anmak yetebiliyor kuzu kulağım.
Taşın suyunu sıkabilmek, paramparça edebilmek için.
Yalnızca biraz mesefe bu, niyetlenince bitebilecek.
Hadi kalkalım şu a noktasından, çok geç olmadan.

Nerede benim el fenerim ?..
Nerede benim balcağızım ?..

Suyun yüzeyinde kırılan ışıklar,
Hep bir monoton bu gökyüzü,
Aynı yıldızlar aynı kayışlar..
Geçip giden trenlere bakıyorum.
Şimdi durmuyorlar,
Şimdi doymuyorlar.
Geride ışıkları kontrolsüz kavşakların,
Geride kırgın ışıklar bakıyor marur.
Geride kontrolsüz bir şeyler mi var ?..

Ne varsa şu pazartesilerde..?
Hep pazara kastı, hep nazara meyil..
İnanıyorum artık,

Tanışlığımız bir ergenliğe adım ömrü neredeyse,
Hiç bahsetmedik bizim komşunun gürültüsünden,
Bizim olan komşular biriktiyorum da ben..
Af edersin hiç söylemedim sana.
Sana biriktirdiğim misketler ile doluyum.
Hani geçenlerde ben bahsederken, umursamazlıktan geldiğin.
Yokuşundan iniyorduk hani motorlu taşıt yardımı ile o malum semtin..
Allah bildiği gibi yapsın ne kadar yokuş varsa !
Böyle şeyler hep yokuşlu günlerde başıma geliyor.
Bir bakıyorum karanlık bir vakit,
Bir bakıyorum iki yokuş kıstırmış yolumu.
Ağır ağır geliyorlar gözlerime.
Gözlerime gelenler salakça yanlarım değil sadece.
Ne ben sana anlatabiliyorum,
Ne de sen anlıyorsun kodumunun pazartesilerini !
Karıştırma sevgili yarim, beni kandilinde ki mumlarda..

Koptu kopacak halat !
Aman uyanmasun bekçileri mahallemizin,
Zamansız, zamansız..
Gel gör ki güzel yarim;
İlk olarak pazartesiler ölsün,
Sonra yakuşlar ve aldırışlar.

Saçlarımıza kan gülleri takalım bizde büyük usta gibi..
Kollarımızda ki kelepçeler daha da kör olsun.
Lav edilsin dünyada birbirine yakın duran ne varsa.
Bir biz dimdik duralım, çok geç olmadan !

Düzeltme beni süpermen,
Aklım başımda değil.
Yürüyorum ıslıksız,
Önümde seferi bir seyir..

Alkışlar konsun camlarına,
Camlarının taşlarına konun kuşların yamaçlarına.
Ne de güzel olmaz mıydı kuş olup konmak canımın cananına..?

Sarıldığım ağaçlar var,
Cebimde anılardan çaldığım gülüşmeler.
Kırık dökük merdivenler ve eski esvatlar.
Burası çokça olmuş olmalı, tarumar olalı.

Bitiş cümlesine gelemiyorum.

Bizler, yani insanoğlu; saksılara su vermeyi unuttuğumuz gün öleceğiz !
Farkında değiliz.

Tek paylaşımı yakın dövüş olan kumruları cehennemde çok tutmayacaklar.

Bizi biz yapan sesli susuşlara yeniden sesleniyorum;
Konuşman için kolumu feda etmem gerekiyorsa razıyım,
Bir şeyleri değiştirmek gerekiyorsa hazırım.
Bu kadar yapıcı konuşma ile müteahhit olmam gerekiyordu,
Koala oldum, kahrolsun henüz olamamış yanlarım..

Çok geç olmadan, süpermen, pazartesi, anka kuşu..tarumar.

Sevgiler, selamlar ve  bazı boşnakça kelimeler..

Temsili sevişmeler

Canı yanan ağaçlar

Pazarlık felsefesi