8 Aralık 2018 Cumartesi

Yaşam Gayesinde Tüketilen Enerjinin KDV Oranı

Hadi kapatalım seneyi !
Cebimde ellerim, üşümesi dert değil.

Vakti geçmiş ne kadar teklif varsa,
Ve sonradan istenmemiş çok bilinmişlikler,
Girilmedik kapılar, işlenmedik günahlar..
Hepsi yan odadan dinliyor söylediklerimi.
Masum bakmanın, masum olmaya yetmediği günler..
Güller diyorum paşam,
Kocaman bahçelerde türünü bilmediğim çiçekler.
Sormayın işte.
Kaç yanı kaç bucak bu sevmelerin ?
Düzeltmiyorlar artık beni.
Mutluluğun damlaya damlaya aktığı,
Tutkunun şehvetlere nispet yaptığı seneler,
Neredeler ?..
Sormaya utanır olmadık mı ?

Hayatın gam yükünü sırtlamak yolun yarısını belirlemeye yetiyordu sanki. Daha soğuk oluyordu, uzaktaki uykulardan geçilmezken yaşadığım evler. Hastalıklar bahaneydi ölmeye. Belkide diğer bir  bahanesiydi başka başka ölümlerin. Sen göçmüşlerin çeyrek asırlığı, tüttürdüğün tütün ciğerlerine işlemese bari.. Alıp gitmeli derken buralardan seni, haklı sebeplere sığınmana vicdanım müsade ediyor. Mutlu kal !

Vurduğun mühür son olmalı, yeter dedirtenlere karşı..

Tam kapatmıştım kapıları, ceketimin sıkışmasına mani olamamışım.

Kaldırımın en ucuna yarım basıp düşmemi izleyenler, başka filmlere bilet alırken görünmüşler.

Sunduğum çiçekler kurusa da aşk anlatılamayacak kadar baki azizim.

Nefeslerimiz sayılı iken, hadi söndür artık şu sigaranı !

Ne vapur kaldı ne de tren; tanıdık nevresimler, müzmin duygulara yenik !

Unutulmaya yüz tutmuş, sokağımdaki köpekler.

Üzülmeyin, görünmesem de buralardayım.


Üç köşeli kareler, Aykut


Karanlığın sesinde seni duydum.
Laf kalabalığı bu etme.
Başka kalabalıklarda da kaybolamamıştım.












25 Temmuz 2018 Çarşamba

İnsan Ömrünün Cenin Pozisyonu Almasına Zamanın Tepkisi

Oturduğumuz semt gereği piyano tuşlarının o mukaddes sesi gelmeyecekti elbette sokaktan. Başka bir sesin daha önce görülmemiş bir rengi bu kulağıma çalan. Ben bugün olduğumdan daha küçüğüm; aynada baktığımı aktarıyorum. Ayna salonun yan odasında ama salon ile arasında bitişik iki kapılı büyük bir kapı, kendi kapısı dışında. Daha da küçük iken bana salıncak olan. Birinci dereceden bir tık yukarı ama yakın bir akraba olabilir belki, yan odada rengini anlatamayacağım çevirmeli bir telefon yardımı ile uzaktaki birileri ile görüşme yapıyor. Ben adının yatak odası olduğunu bildiğim bir odadayım. Elbise dolapları benden fazlası ile yaşlı.

Birde yatak var odada büyük pay sahibi ve bana bir şeyler söylüyor. Yanlış anlamıyorsam, ranzasının altında saklananlardır anlatıyor. Mutlu değil belliki. İnsanlara temas eden yüzeyi dalgalı, biraz dağınık. Bu da böyle olsun denilebilecek bir buzdolabı var, ömürlük. Ev genel anlamda ufak ama kış günü sıcak olur böylesi. Göğsüm sıkışıyor, evde ondan başkası yok. Yatağı daha iyi duyabilmek için üzerine yüzü koyun uzanıyorum. Telefon görüşmesi devam ediyor. Bu sefer buz dolabı dile geliyor ama şikayetçi değil. Anlayabildiği kadarı ile "Erzurum" diyor, umursamıyorum. Yüzü koyunluğumu bozmadan yatağa paralel oluyorum ve altındakilerin merakı bir korkuya dönüyor. Biraz yüksekteki pencere havanın kapadığını ve yağmura meyilli olduğunu belli ediyor. Oda da kararmaya başlıyor sessizce. Ölmüş bir adamın ayakkabı temizleme kalıbı çarpıyor gözüme dip karanlığına bürünmüş yatak altından ve ben "hiç göremedim" diyorum kendi içimden. Kılıç biliyorum karşımdaki dolapta şaka değil ama dolap yaşlı ve ben ona saygı duyuyorum. Eli olsa öperdim hatta. Hatta bir keresinde açık dolap kapağına kafamı çarptım. En kolay olanı ağlamaktı, öyle yaptım. Sonra dip karanlığı korkusu beni odanın dışına atıyor. Yürüme alanlarının darlığı ve kahverengi kömür sobasının işgal ettiği yerin yanında duran ayakkabılarım sokağın çekiciliğini gözüme sokuyor. Yağmur başlamış.

Tabi ki izin almam gerekecek kadar küçüğüm ve korkmuyor da değilim hani. Salonda balkon kapısı hafif aralık, yağmur damlaları balkonun çiçeklerine damlıyor. Ben son yanak kasımı dışa doğru çekerek, hayatımın manasızlığına anlam arıyorum. Telefon görüşmesi bitti. Mutfağa geçen babaannemin altında basma bir etek, başı beyaz bez parçasına sarılı ve saçların son kır zamanı. Salonda karıştırılması gereken bir ton dolap kapağı bana gülümsüyor. Müzik seti için babamın tek erkek kardeşi uzaktan bekçilik ediyor. Bakışlarını biliyorum. Çok güzel bir yağmur yağıyor ve doğduğum semt ıslanıyor. Mutluyum. Salon dışındaki odada bir kanepe, hani o bozuk gösteren varaklı aynanın olduğu odada. Yemek masası çok kahverengi ama sandalyeler hep içten kırılmış. Anlayana. Kanepenin dikiş makinasına uzanan tarafındaki camdan dışarı bakıyorum. Mezarlık yerinde. Belirli bir amacım yok. Sıkılmaya ramak kalmış belki. Eski bir masaüstü saat var elimde, salondaki dolaptan babaannem yardımı ile elime aldığım. Uyandırmak için sahip olduğu müzik bana mutluluk veriyor. Kanepenin üzerinden dışarı baktığım cam kapalı. Yağmur hızlanıyor olmalı ! Çokta mümkün olmayan uzağa bakabilme durumunu yağmur iyiden iyiye kesiyor. Arkamı dönüp aynaya bakıyorum. Aynanın varaklı çerçevesine sıkıştırılmış, el yordamı ile kesilmiş bir kaç fotoğrafta ben varım. Sonra tekrar elimde saat ile cama doğru..

"Balkona çıkalım mı babaanne ?"

Şimdileri hızla yaşlanıyorum.

Bir tuhaf, Aykut.

bana bazı şeyler katan kasımpaşaya ve çocukluğuma teşekkür ediyorum.










12 Nisan 2018 Perşembe

Bazı Şekillere Göre Üzeri Örtülü Biyolojik Durumlar ve Canlılardan İnsan

Ne oluyor da toplanıyor bu kelimeler ? Bunun en mantıklı cevabını verecek kişi ile aynı şehirde milyonlarca kilometre uzaklardayız. Kocaman mantık insanı, aynı kocamanlıkta yıkıldı. Şahidiz. Sonra sevdanın kabesinde görenler oldu beni. Arada dostlar alışverişte görsün dediğim gezintilerimiz de oldu tabi. Dürüstlük çok ucuz lan. Niye yalan söyler bu insanlar, hatta böylesi naif konularda anlayamıyorum. (Beni ilk defa okumayan birisi şu anda "ne biçimde normal yazıyorsun lan at herif" diyebilir. Merak etmeyin, delirmedim. Ara sıra aldığım "hadi yazda kafamız iyice bulansın" mesajları beni perişan ediyor. Lütfen devam edin.) Yeniden doğmuşum gibi dönmek kolay olmadı elbette. Ama bende yıldız abla gibi mezar taşıma "bu ilk ölüşüm değil" diye yazılsın isterim heralde.

Her şey yoluna girdi derken, saçma sapan bir şarkının hayat hikayeni sikmeye yeltenmesi çok klişe gibi gözükse de hayatın kocaman bir gerçeği bu, a dostlar ! İnanın bana okuduğunuz her kitap bitmeye mahkumdur. O şarkıların birinden de bahsedeceğim. Hatta şu an milyonuncu kez kulaklığım vasitasıyla tecevüzlerine devam ediyor. Kitap için de siz derseniz ben bir daha okumak istiyorum. O da sizin özgür iradeniz. Bir şey diyememekten ziyade, demeyeceğim. Neyse. Bu günlerde hayatımın uzun yıllar önceki dönemlerinde az çok başarılı sayılabileceğim bir branşın ilk etap uzmanlığına hakimiyet sağlamış ve bununla yetinmeyip eğitmenliğine bulaşmış birinden sizlere bahsetmekte isterdim. Fakat böyle bir şey yapmayacağım. Bokunu çıkarmayalım lütfen. Öhö, öhö..

Her zaman geriye adım atmak isteyecektir ayaklar. Bıraksam ilk yapacağı şey takılıp düşmek olacak. Bunu biliyor bütün insanoğlu. Hakimiyet erkanı benliğim beni çok sorguladı. Bakın defaten aha şimdi boka bulanacağım dediğim her kişilikte hüsran yaşadım. Belki kendi içimdeydi hüsranlarım ama rengi ile durumu resmedecek ressam yok. Bundan eminim. Hayaller ekilir mevsim çıkmazlarına, insan buna en müsait canlıdır. Tek akıl sahibi canlısı mevlanın, akılsızlıklar içinde sürüklenir gider. Ve zaman her saniye yeni bir küfür ekler yaşantılara. Çekip gidesin sadece anlık gelir. Zamanını belirleyen saatine bakarken hemde. Kandırmayalım birbirimizi. En kötü gitmeden dönüş planların olur iç cebinde. O iç cebi var ya, sırf onu da yakamıyorsun cekete kıyamadığından. He taksi beklesen ayrı. Ateş mümkünü zamanlar doğurabiliyor çünkü. Oğlum gariban insanlarız şurada. Fakat garibanlıkta ağır basan yanlarımız hep başka olmuş. Bütün insanlar toplanıp bazılarınızın yüzüne tükürsek, bazılarınız çok üzülür elbette. Yine de bırakalım tükürükler garibanlarda kalsın. Solan nevresim takımları mı dersin, yaşama tutunabilecek suyu bulamayan menekşeler mi, sahil kenarı bir semtte simiti ayrana en çok biz yakıştıralım hevesleri mi ? Neler tükenmedi değil mi ? Bunları saymanın manası yok. Ulan bu son istanbuldu da deme arkadaşım. Umudunu kaybetme ! Bin defa da geçsen o kimilerine göre kutsal kapıdan, etme. Bas bakalım marşa, o motor çalışacak. Sen motoru sadece, neyse. Umudu çağıranlara gelsin o zaman, ihtimalleri asla tüketmek istemeyenlere sırada ki şarkı. Bakın asla sevgisiz, gamsız pezevenk ruhluları kast etmiyorum. He birde bana ve elbette ki sana öğretmenim !




Yalnızca, müzik dünyasına olan katkıları ve  gerçek sanatçı üretimleri ile aşırı saygıyı hak eden minik serçeye derin saygılarımla.. (merve bize kastın var bacım)

Ve gözlerin geçti önümden.
Doyasıya bakmaya niyetlendiğim.
Biraz sert ve tuzu kuru yaşamlara,
Ağır giden usülden tükenenlere
Saçlarında yaşam bulamayanlara karşı.
Tam ortasında durdum karanlığının
Hayat bağcıklarım dolanık.
Ve puslu bir bakışın ardındayım.
Seslen dedin sandım.


Bir zamandayım şimdi.
Bu senin akşam üstün.
Sonu gelen bir şarkı var üstünde.
Yenisinin sözleri kime dair ?
Benim ise sana benziyor nağmelerim.
Haydi, şu an söyle !
Dağılsın bir yerlere notalarımız.
Sol anahtarım şimdi kalbin.
Oradan tutup başlamalı şenliklere,
Elinden tutup bağırmalı sev diye.

Biraz telaşlı olacak bakışların.
Tanıdım, anladım o olacak adın.
Süslü kelimeler süreceğiz bize.
Müsaadenle..


********************************************


Sebebine bilet kesilmiş cümlelerimin.
Birine gidiyorum ki tahmin edemezsiniz.
İlk değil, uslanmadığıma seviniyorum.
Buna hep sevindim.
Usanmadım da !

Ölmediğimin kanaatine varıyorum şimdileri.
Öldürülemediğimin.
Bakınız çok ciddi yeni açan çiçeklerim.
Ela gözlerinde kaybolasım gelir.
Gamze meselesi bende kalsın.

Kimselerin suçu yok.
Son imtihanlar belki bunlar.
Hadi, okuyun sınav kağıtlarımı !

Ne de güzel başka dertlere gark olabilmek.
Dağılabilen polenlerine konabilmek mevsimlerin.
Kanatlanıp ta uçmadan beklemeyi becerebilmek
Üzüntüleri saklı tuta tuta yerlerini unutabilmek.

Boşuna sevinmeyin insanoğlu, yaşıyorum !


Bir başka sevgiler, Aykut.


bizi şekillerden şekillere biyolojik durumlar

kaderin yayı kuruludur sayın yargıç









11 Mart 2018 Pazar

Aynı Titanik'in Son Batışı İsimli Çok Perdeli Müzikal.

Belki o yüzden, belki ağır geldiği içindir.
Şimdi hep bir cumartesi içim.
Adımlarım gittiğin yere ters,
Özlemlerden bir buket vazomda.
Olamayışlar birikiyor ardiyede.
Ve sen kandan sıcak hala.
Bunca yakınlığın uzaklığına sitem ettim.
Yine bir cumartesiydi ve ben vazgeçtim.

Sokağında türküler söylediğim semti kaybettim.
Bulamadım bir kıymet, iyi bir niyet.
Olsa olsa kısmet ve hayret !
Senesi olacak baharların bizden gidişlerinin.
Benim şimdileri iç çekişlerimin, tadı bambaşka.

Olduğum yerler, aradım durdum kendimi.
Seni benzettim her şehrin kalesine.
Kalıcı mevsimler tükenmiş demek.
Demek hep o bakışmaların bahçesiymiş,
Seni beklettiğim.
Kovuldum !
Üstümde kırağı ama başım dik !
Dona kalmanın farklı makamlarda nağmesi,
Anlatırım sabahlara değin.
Dokunsalar ağlardım dahası çoşardım,
Kış sonrası ırmaklar gibi.
Bir bakışı dönmedi gece gözlerinin.
Canın sağ olsun.
Ve biliyor musun, ben gideli de çok oldu.
Ve üzgün olmak bir hâl sadece.
Öğrendim.
Özlem vazomu buraya bırakıyorum.

Çırıl çıplak başladım,
Yolun yarısının az öncesinden.

Olur ya, sende de beni bağıran birşeyler varsa,
Veriver ateşi her yanından, harla !
Öyle ya, en güçlüsü sensin.
Sen kazandın ya hani..
Yapma allah aşkına !
Defalarca görmezden geldim pişmanlıklarını.
Defalarca paylaşılan aynı çarşaflar gibi hemde.

İyi kadınların kötü çocuklar doğurabilmesiydi,
Bilindik bir filmin, son sahnesiydi ödevin.
Ve bitirdin, benden mezun olabildin.

Kırık lambamın yanmasını beklerdim.
Mütemadiyen, yarı ölü hallerime seni.
...........
Yarım bırakıyorum, alışkınım.


Şimdi başka güzel bir yöne içten gülüşlü, Aykut


yüksek bir kulede yalnız kaldım
saatlerim çalındı aylarca sessizkaldım
önceleri inanmak istemedim
diretti uzaktan gözlerin
zihninle tanıştım

uzun uzun düşündüm
ömürlerce düşlediğim günleri savdım
adına dokundu diye kırdığım ellerden utandım
peş peşe sigaralar yaktım
yitirmedim tebessümü
ardından böyle baktım


hazırladım bohçalarını
doyurdum karınlarını
öpüp kokladım defaten
uğurladım içimdeki çocuklarını




17 Şubat 2018 Cumartesi

Ne Kadar Çok Balık ve Akvaryum Senden de Önceydi Tiradım

Zor oldu biliyorum.
Gönül harbi bu çetin,
Bakışların bende kalmış.
Kokun ezberimde.
Elime kalem kağıt,
Haritam vücut hatların.

Geliverdim oyununa.
Kilometrelerin dili olsa şimdi,
Bekleyişler önünde eğilir.
Hepsi sana kesikliğimden,
Hepsi sana sen tutkularımdan.
Susmuş bu aşkın çalgısı çengisi,
Öte durmuş bir zamandır,
Beklemekte senli günleri.

Usulca sevgiler biriktirmek,
Dokunabilmek gözlerine,
Adından daha yakışabilmek,
Çokça sevda vesaireleri.
Al sana kara sevda !

Sevgiler, sanırım ben.


Hep bir yasak kendime
Kurallarım sana dair
Kuklası geçmişim aşikarım
Her şeyde varsın
Varmışsın.

11 Şubat 2018 Pazar

Temsili Dünyalar ve Başka Günaydınlara Uzak Saatler

Neyi temsil ettik şimdi ?
Kırılmış o son eşyayı mı ?
Masada duran hiç kirlenmemiş bardakları mı ?
Başımı döndüren ve sonradan kısalan saçlarını mı ?
Hakikati, düpedüz.
Yok, yok.

Bak dolambaçlı bir yol bu.
Aynı yere dönmeyelım diye hatırlarım.
Kahvenin aynı bildik tadı, değişmiyor.
Beşiktaşın sokakları soğuk ve kararsız.
Hakikat, yoksa yalan mı ?
Değildir umarım.
Sessiz sinemada başka gemilerin tarifini,
Kartal heykelinde dilenen dilencinin acizliğini,
Kırgınlık ertesilerinde çiçeklerinin önemini,
Bensiz günlerin sana getirilerini soramadım.
Öyle ya, sıradan bir insanım.

Şimdi, cevabını duyamayacağım şekilde,
Ve lütfen, neyi temsil ettik şimdi ?

Sorgulamamak en iyisi.


Sev..,Ay...

İlk elin günahı

23 Ocak 2018 Salı

İstemsiz Yedi Günün Sekizinci Beyanatı

Bir sabah olurdu .
Güneş bilirdi adını, menekşe.
Sen bilmezdin.
Üstümüzde ince bir yorgan titrerdi.
Sürerdin gözlerini üstüme.
Başka bir zaman vesvesesi sarardı,
Bulutları kayıp gökyüzümü.
İç çektirirdin yıldızlara.
Nefeslerini sayardım ben,
Koyu kahverengi bakardın,
Ne kadar karanlığı varsa boğardın.
Acımak bulunmazdı lugatında.
Ansız gidişlerin yerini alırdı.
Adı değişirdi yalnızlığın.
Kitabımın ilk sayfasında,
Oturduğun sokağın tam ortasında,
Birde güzel günlerinde aşk bağının;
Seni sarardım yaşam kavgama.

Tut ki sevinmedim o yollara.
Hasadı yarım kalan insanlara,
Kilometrelere varan tutsaklığa,
Kızamadım,
Beni sevdanın kurşunuyla vuranlara.
Yanımı yerde koyan,
Bir kenarında adın yazan yalnızlığa.
Adın, uçmayı bilmeyen kanatlarımda.

Hadi, öpüp kokla eserini.
Çoktandır aynı nevresimlerim.
Senden beri, esirliğimden beri.


Sevgiler, Aykut


beklenti biletin sana küsmüş

elinde dizili parmakların yok
yüzünde gülüşlü mevsimlerin
tadı kalmamış haftaların
yıllar tüketmiş malumatfuruşluğu
çırılçıplağız, gün sekizinci gün