20 Şubat 2011 Pazar

Yapışkan Tuşlar İçimizde..

Bazen kadınlar, gittikleri yere kadın götürmezler.

Yeri geldiğinde ayrımcılığı tanımlayabilmeliyiz.

Sen daha küçüktün ve ben sana aşık oldum.

Kahreden tek şey, henüz güzel olman.

Ve çok şakacısın..

Klavyemin arasında ki kırıntılar ile, onlarca kuşu besleyebilecek nitelikteyim. Bunu üstü kapalı açıklamak, işin zor kısmı. Kendimden utandığım oldu mu? Bunu defalarca sormalıyım. İlk nerede gördüğümü hatırlamıyorum. Devlet hastanelerinin bile direk müdahale ederek çözebileceği kıvama geliyorum. "Sıkı durun", kendime yazdığım reçetede ki ilaçtır. Verdiğim uyuşturucunun etkisi başarılı olmakla mükellefti zaten. Neticete de "şimdi daha iyiyim" dedin. İyi olmana sevinmedim. Erkekler iyi olan kadınların, güçlüde olduğunu biliyorlar. Fiziğin çarpık bile olsa, tarzın birlikte uyuşmamıza bir neden olabilir. Yaşına gelince de kendimden utandığım oldu mu, sorusunu tekrar bünyeme hatırlatayım. Saçlarının benzerliği de sidik yarıştırmak kadar eğlenceli zaten.  Sadece bir erkek ve bir kadın.. Sadece bir sigara ve bir bira..

Ola ki okuyan varsa, hakkımda yanlış düşünmesini istemem. Bunu kimse istemez.

Selametle...


-yardım et ikarus...

18 Şubat 2011 Cuma

Katalizatör Maddesi !

Sana sormak istediğim sorularla dolu aklım.
Anlam kazanan şarkıların miyadı dolamaz tabi ki, sende haklısın..
Nereye kadar bu cunta ile yaşayacaksın...?

.......................................

Kimsenin, ne çok derdi var.
Bir ben değilim, düşünüp duran.
Sol kısım, su perisi ve iri gövdeli ikarus,
Yenilmiş çarpık bacaklarına.
Sanırım sende merhem var.
Bir ben değilim, düşünüp duran.
Hayat konserve kutusu, uçuşup gittiklerin.
Çürük yumurta tadında tam gaz bir adam
Herkes yalnızdır aslen,
Bir ben değilim, düşünüp duran.
Ekmeğin buğusu vurur yüzüne,
Teni beyaz ırgatlar arasında,
Çekilişle kazandım kendimi, yoklar ülkesinde
Bir ben değilim, düşünüp duran.

........................................

İllegal hesapların uçkurumda gezinirken,
Düşünce tarzımın derinliği ile yozlaşıyorum.
Ve bu böyle bir kıstas ki,
Aykut kalıyor, ben gidiyorum...


Selametle...
Sketch..

16 Şubat 2011 Çarşamba

Soru İşareti Nedir ?

Nasıl yani ? Öldüm mü şimdi ? Yoksa reenkarnasyon..? Hı..?

Partiküllerimize ayrılmak zor gelir, biliyorum. Fakat bu şarkının bestecisi ilk kalemde suikaste kurban gitmeli. Argo konuşturmayın şimdi, kefenimde ki beni !

Nasıl yani ? Hani bir tarzım vardı da başka beğenmezdim.
 
Öldüm mü şimdi ? Cennet gibi görünse de baktığımda, hani kendi kendine, tek bir noktada birleşir ya...

Yoksa reenkarnasyon ? Yeniden insan gelemem heralde. Belki de çarpılırım.

Hı..? Cevaplara kulağım erişmese de, salak değilim. Yada yer yer değilim. Tamam, gelme üstüme..

Bok yoluna koşar adım gidiyormuşum gibi bir his var içimde. İnsan öğrenince, yani bilinçli davranınca, hani en azından, an olup frenleyebiliyor kendini... lakin çok hoş, çok taaa sıcak. Bülent Ortaçgil kıvamında; " Olmalı mı? Olmamalı mı?"  İçinden geçerken ben tünellerin, beş parmağında beşi aynı yerde toplanır mı dersiniz ? Bakarsın, çok sevdiğimiz şairlerden biri, bana bir şiir yazar, belki bir düz yazı.. Aklıma gelir o an. Çizik cdler eşliğinde...

Karışmasanıza abi ! Bu yemeğin aşçısı bensem, bozulunca çöpe de dökerim.
Empati kurmak ve beni düşündüğünü düşünmek, paçalarımdan akan klişe falcı söylemlerini ayyuka çıkarırı mı? Budur merak, sanırım. Aslında en güzeli, yine büyük oynamak ya..

Şimdi kollarımızı kaldırıp, başımızı eğebildiğimiz kadar eğelim. O an ortaya çıkan boyun ağrısı, kötülük tanrıçamız olabilir. Bilinir ki, ne boklar yedik.

Saklamadıkça, sakladıkların ortaya çıkmayacaktır. Özgürlükte bir yere kadar..
Kafamı karıştırma !


Selametle...


boynumuz..

8 Şubat 2011 Salı

169. Kapanış Konuşması

Tuhaf kokular aldığımı düşünür oldum, attığım adımlardan.. Ayna ile ilişiğimi kesip, kaldırımın yükseğinden atladım. Böyle daha hoş, böyle daha güzel.. Midemin yanmasına da aldırış etmeden, inadına kahve-sigara denemelerim, işe yarıyor. Mutfakta yani mutfağımda kim varsa, o da işi biliyor. Tuhaf ta olsa, lezzetli kokular geliyor.

Tarih vererek başlayabilirim. Belki günü, saati, dakikayı, belki de o an düşündüğümü bile. Unuttuklarımda, beni unuttu mu dersiniz ? Yeni güne, yeni aldanmalarla başlamanın tarifi olamaz heralde. Yarın kalkıp evlensem, bana pasta yapar mısın? sahiden. Rakamlar geçiyor gözümün önünden ve zaman.. Şöyle en yakışıklısından, atıverse kolunu, omuz boyu.. Kulaklarım çok çınlıyor. Beni korkutuyorsun. Halk kendi başına da bu isyanı bastırabilir kanaatindeyim.Önünde durmasına izin verirsen kenevirin, elbet bir gün çarşafına dolanıp, ciğerlerinde pusuya yatar. Yani..., eminim.

Parlak kumaştan nevresimlere saralım, yeni edineceğimiz anları. Bir kulağından çekip, diğerinden içeri bağırmak başarıya yönlendirir, içimizde ki garibanı.. " Ellerin yakamda iken, nefes alamıyorum!" Bünyemizin hasat zamanını beklerken, ömrümüzün kuşluk vaktinde sünmüşüz. Ne ala.. Bana soracak olursanız; yine de son kurşunu sıkalım derim. Neticede direnişin göstergesi, intihar olamaz. Güzel şarkılar eşliğinde, biri ona, ne kadar palas pandaras biri olduğunu söylesin. İçimizi vıcıklayan bu dürtü, kimine göre lütuf.. Himayemizden ne zaman çıkarırsak genetik hayalleri, işte o zaman kaldırım taşlarını saymaktan vazgeçebiliriz. Kati düşüncem, bu olsa gerek. Kimileri nedensiz sandı, ben keserken ağacı. 2 ihtimal vardı; ya buduyordum ya da öldürüyordum. Yakacak olma ihtimalini düşündüm veya sonra kağıt olup önüme düşeceğini.. Yakacak dedim. Sonra zaten yaktığı ile kaldım, dedim. Şöyle etrafımda bir tur atıp, yeniden götümün üstüne oturuverdim. Islak ve sıcaktı yeni doğan. Her istek, tevazu gösteriyordu. Beynimin içinde ki karınca sayısı kadar, onları yaşatma ve koruma kararı aldım. İnsan dediğin, fotosentez yapar mı hiç.. Hiç dallanıp budaklanır mı.. (?) En iyisi kürdan olup, ağzımda kaybolması..

Koşmak sanki huzur veriyor.

Tabi ki de koşarak kaçtım. Arkamda tükettiklerim, peşimden benden hızlıca geliyordu. Bir anda durup, gülümsedim.

Tarihin en büyük yalanına tanıklık etmek ister misiniz ? Bir gün beklerim. Şimdilik içeri buyrun..

Selametle...


trololololololo