18 Ekim 2015 Pazar

Evcil Çiçeklerin Belkiler Sempozyumu

Daha güzel bir aşk yaşayabiliriz belki.
Belki bütün kuşları ölür tüm sahillerin.
Belki biz ölürüz, sessizce..
İlerleyen günlere varabilir mi gözlerimiz,
İlerleyen günlerde yine sevişebilir miyiz?..
Hicri bir gün ben sana uzatırken elimi,
Ellerin görünür yerlerde durmuyordu.
Çalan kahrolası telefonlar hiç susmuyordu.
Adını ezbere bilen menekşeler var.
Sırrını saklıyorum yeryüzünden.
Tuhaf bir an oluyor mevsiminde,
Gözlerimin içi yanıyor.
Tutuyorum nefesimi üzerinde iken,
Gözlerimi dahi kapatsam ben,
Seni görebiliyorum.
Tutabiliyorum o konuşan saçlarından.
Dokunabiliyorum tüm gençliğine,
Ellerim sana uygun duruyorken aynalarda.
Senin mevsımini yaşıyoruz umarsızca.
Hiç sorgulamadan hemde.
Pencere önü menekşeleri, senin menekşelerin.
Hep bir gözlem peşinde, hep gidesi kirpiklerin.
Ha haklısın fevri cumhuruyetlerde ki ben,
Ben sevmekle meşgulum menekşeleri.
Ne zaman hatırlasam kendimi,
Hep bir muharebe mevsiminde.

Belki sulayamıyorum menekşeleri,
İstedikleri gibi bakamıyorum toprağına.
Ve daha güzel bir aşk yaşayabiliriz belki.
Sonra ben veriyorum kararı toprak olmaya.
Ölmesin menekşelerimiz.
Ölmesin gençliğimiz, geleceğimiz.

Belki bende bir menekşeyimdir,
Sesin suyumdur.
Bana sesini duyur.


Kırkınında kulbu kırık küp, Aykut

fırtınam,felaketim,hasretim..











1 Haziran 2015 Pazartesi

Gole Giden Futbolcunun Yediği Tekmeye İtiraz Ederken Oyundan Atılması

Kolumda parmak izlerin,
Acısı geçti ama, derin..

Gerçekten olmuyor mu yoksa olması mı gerekmiyor çözemiyorum. Sakin ve terbiye edilmiş yılanın kuyruğuna basıp, sonra da neden parladın diye sorar olmuşlar. Sormak ile kalmayıp onu doğal yaşam alanından mahrum etmeye zorluyorlar. Çok uzaktan bakınca komplo gibi görünüyor ama buna inanacak değiliz. Gerek var mıydı diye sormanın cevap alınamadığı günlere merhaba diyemiyorum. Duygusal kişiliğimi derbeder edip,  kendini neden derbeder ediyorsun; senin ruhun arabesk de diyorlar. Sonra kalkıp gitmeye hazırlanıyorlar.

Merhaba, ben terbiyesiz, ağzı bozuk, insanları davranışlarına zorla maruz bırakan kişiyim. Aslında bu formülün sonucu kötüye çıkıyor ama ben kötü de değilmişim. Ya rab, bu ne yaman çelişkidir.. İnsanlar hep tuhaftı ama neden sorgulamazsızın yargılamak hala günah olmalı. Bunun değiştiğine inanmıyorum.  Hadi yargıladın diyelim; yargı niçin vardır bunun cevabını biliyor muyuz.. Yargı bir çözüm merci değilse neden var.. Peki yargılar neden hep tek taraflı. Hatta insanoğlu bu kadar basit ve ucuz kararlar almayı nereden öğrendi.. Kim bana cevap verecek..

Gelelim nedensiz hakikatlere; insanlar dolu ise taşarlar. Nicesinde tekerrür etmemiş olguları taze meyve gibi sunmakta günah olmalı. Yada boş verin sadece ağlayalım. Göz yaşlarımız bitiğinde, son tren hareket ettiğinde, beterin beteri baş gösterdiğinde, küçük detaylar hıçkırığa boğulduğunda, malum biletler durduk yere yandığında, bedenen fiiller eylemleri hatırlayıp özlem duyduğunda; beyaz kadın insanoğlunun dört dörtlük yada dört üçlük olmasının mümkünatı olmadığını anlayacak mı dersiniz..

Sorularıma cevap aldığım zaman soru işareti kullanmayı öğreneceğim.

Cepheler kime alınıyor..

Bilginize.

Kötü, Aykut

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Tiyniyetini Severek Koparılan Mevsimsiz Meyvelerin Rakılara Meze Olması


Aynı sokağın, aynı kaldırımında uyandım. 
Etraf hiçte sessiz değildi.
Küçük esnafların tabelaları çarparken gözüme,
İleride bir ışık saklanmış sanki..
Seçemiyorum bodur bacaklı ağaçlardan.
Birde sonra ki trenler ile gidecekmişim gibi,
Üzülmüyorum kaçırdığım seferlere.
Üzülmedim.
Kemerimi biraz daha sıktım.
Kefenimi biraz daha.
Sana boyadım tüm ışıkları.
Bodur bacaklı ağaçlar müsaade etti,
Olmadığına hepimiz şahitlik ettik.
Üzülmedim.
Sen değilmişsin demek dümenin sahibi,
Sen değilmişsin kısık sesle sesleneni.
Şifayı kaybettiğimde buldum rengini,
Sana al demişler, halt etmişler.
Aldım bodur bacaklı ağaçlarımı,
Gidiyorum yeşile, sana karşı karşı..
Ağaçların birinde bir mendil,
Üzülmedim.
Kırık kolla taburcu oldum sokağından.
Üzümün çekirdekli tarafı düştü payıma,
Gösterdim jartiyeri, gülerek geçtim kaldırımından.
Uyumaya koşan bedenimin nerede uyanacağı muamma.
Üzülmedim..

Bir yerden bir yanık kokusu... kaçıncı dereceden olabilir acaba?..

Gülemesin ters şeride giren insanlar.
Tutunamasın uçurumun kenarında,
Bizi meyden eden kalabalıklar..

Dram diye düşünüp, dram diye mermi sıktılar !

Netice de sevgiler, Aykut

buhar enerjisinin yan etkileri..



1 Mayıs 2015 Cuma

Davasında Haklı Olan Müebbetlik Suçlular Koğuşu

Hep sonradan gelir aklım başıma,
Geride biraz gülücük olur yeşil otların yanında kalan.
Ve sen simsiyah bir elbise ile koşarsın, yanımda kalan.
Hepsi bu..

Daha ileriye gitme işte, koparılan çiçekleri görürsün.
Üzüntü dediğin geçici olabilir ama,
Sen daimi kalmalısın yanımda.
Hep sonradan gelen aklım başıma,
Şimdi ağır, tutamıyorum kulbundan.
Uzak kalamıyorum koyu gözlerinden.
Sımsıkı duruyor tam karşımda yemişlerin.
Sen diye fısıldıyor yaprakları şehrin.

Ne sen leylasın ne de ben mecnun,
Ama sen değil miydin gri bulutları kovalayanı,
Sen değil miydin yanıma kalanı o malum sessizliğin.
Kırılıyor gibi duruyorum zaman zaman,
Aynı zamana karşı duramıyor işte insan.
Hemen yanında ki inişinde marurluğun.

Kabul edelim mi dersin geride kalanları.
Yaşanmamış sayamayız ki çarpar bizi yaradan.
Mevsimi geçiyorken karlar niye yağar ?..
Hem kim oluyor bu kuşlar da ötüyor sen yokken.
Hep sonradan geliyor ya aklım başıma,
Hep senin yüzünden..


Hep sonradan, Aykut

sonradan anladı..


24 Mart 2015 Salı

Bedava Yaşlılık Semptomları Şarbonlu Zarflarda

Merhaba ve merhabaları tüy diktiklerimizin..

Uzun zaman oldu değil mi?.. Uzak zaman, her gün biraz daha işleyen, kana karışan biraz biraz daha. Şimdi zamanın üçüne beşine sarışık, ona buna girişik betimleniyor uzaktan; kimilerinin gözünden. Kör olasıcalardı, göt oldular, tam tabir olarak. Sonra sen öptün, ben bu klarneti asfalta gömdüm. Sen o gün, orada, zavallı diyeceğim beni öptün ben yaktım yorganları, yaktım takvim yapraklarını; sırf üzerinde islami terimleri yazıyor diye de değil. Şehir içi tüm hat otobüsleri de yandı.

Benim bir şehrim var. Arpa, buğday yada bulgur mu pirinç mi derken yalnız kalmışlığın genzinde dururken. Filizlenen her saate bir heves daha eklerken literatürümüzden. Hani ölmekten gelirken, zamansız elalem şehirlerinden, sen öptün beni ansızın. Ulan adımızın tam yanına yakışı kalan sen; kim oluyorsun da.. Bir peri oldun, musallat oldun ki hayatıma, sorma..

Benim bir şehrim var. Solakların kalabalıkları oluşturduğu. Sabah nöbetlerinde demlenirken, konu komşunun konuştuğu ve arsız ve fütursuz. Kala kalmışlığın kimlik kontrolüne uğradığı köşe başlarında, o aynı umutları unutturan. Benim şehrim deniz,derya; sevdaya peşkeş çekildiği zaman. Darma duman ve sadakat bahçesi. İtaatin bini bir para iken, tutup ellerinden bütün zaman çerçevelerini, yıkamadan ellerini, sille bahçesine dönüşen şehrim.

Bir gün ihtilal oldu. On sene geriye gidecek iken, bin sene belki ileriye gittik. Şehir, şehrimiz oldu.

Varlığına minnettarım kadınım !

Uzun zaman olmuş değil mi?..

Kalıcı yaptırımlar ve sevgiler, Aykut

Öyle güzel vurdun ki beni farklı açılardan, uzandım yanına temsili.