23 Aralık 2017 Cumartesi

Bugün Tatlı Almayacağım Cümlesinin Değişken Kararlılık Seviyesi

Kısa bir adım.
Seni konuşmuyorlar şimdileri.
Masanın kaybedeni söz hakkı aldı.
Ağaçları yaşlı ve gözü pek artık.
Kalkıp gitmeyi, düşünmekle yetindi.
Susuşlar kaç puan krubiye ?

Işıkları söndürün ki görmeyelim.
Bize, sen olanı unutmayı zaman seçiyor.
Hak tanınmayan yalnızca bizlerde değiliz.
Başka türlü bir orgazm bu, keyifsiz.
Adını hatırlamıyorum.

Hiç fark etmedin ama, yaşlandık.
Ben daha anca anca "fark etmez" diyebiliyorum.
Ölümün yanışlar ile süslendi.
Anlatmak istemiyorum ben.
Alıp götürüyor memurlar.
İnanmaksızın hemde.
Kollarıma girenler memurlar oluyor.

Sen gözde bir vizyon filminin gişecisi,
Elin bankonun altından görünmüyor.
Saklanan çocukları da kayıp.
Oyun diye başlamışlardı halbuki.
Mahalleye perişanlık gelmesi sebebisin.
Vücuduma farklı tatlar yaşatma prensesi.
Benliğiminde yedek ceketi olmuştun.
Meğer düzgün ıslanamamışız,
Meğer düzgün ağlayamamak.. inanma !
Uyanamadığım sabahların da suçlusu sen.
Memurlar tekrar soruyor,
Ben dinlemek istiyorum oysa.
Biri bir mum yakmış, aydınlık için.
Aynı aydınlıkta vuruyorlar yüzüme,
Temas dahi etmeden senli şen günleri.
Gülmeden edemiyorum.

Para üstünü vermek için ellerini çıkartıyorsun bankodan.
Benim satın almak için takatim kalmamış.
Sen..

Burayı kim tarif etti ?

"Ömrümüzün son görülmesi kapalı komşular."
Her anlam mübah gözükmesin, kıskanırım.

Esenlikler, Aykut

emzikler üzgün, üzgün biberonlu şeylerimiz




dinlesenize !




10 Aralık 2017 Pazar

Ansızın Bir Yerde İnecek Var ! -1-

Söyle bir şeylerde gülümsesin, en azından tebessüm etsin bünyem. Uykumu yitirdiğim bir gece daha bu. Gelmişsin hiç bir şey yokmuşcasına, yaşanılanlar hiç yaşanılmamışcasına oturmuşşun o hep oturduğun yere. Hoşgeldin.

Geri bırakıldım. Yoktun. Senin sanırsam itilaf devletlerin vardı; benim müttefiklerim. Birbirimize güzel yemişler sunduk. Gülmene yardımcı olamayacağım için şimdiden özür dilerim. Bir menekşe, bir dağ gibi yıkıldı karşımda; içimde belki de. Bize yakışmayan ne varsa yaşadım. Gelmeni beklemiyor olmamı defaten tekrarlamam seni üzmesin sakın. Aynı filmin beğenilmeden ikincisinin çekilmesi kadar mali duygular beslenen bir arzu bu. Islak kaldırımlar aynı yerlerinde dururken ve manzaram değişmemişken henüz; uzun kilometrelere koşarak geldiğini hatırlıyorum. Zamanın tutuştuğu ve mekanların yandığı güzel günlerin hatrına kentler yüzümüze gülmüştü. Damarlarımdan akan ismini bilmediğim şeyler vardı ve bütün imkanlar bir anda tutuşuverdi. Kısa kesmek değil derdim. Oysa uzun uzun sövmek istedim zaten çoğu zaman başka yöne bakışlarına. Neyimin neresinden yitirdiğin hangi umut konusu, alıkoymuştu beni senden? O köyün bütün erkeklerine lanet olsun ! Beni anlıyorsun değil mi ? Boşversene, anlasaydın gitmezdin.

Bir çiçeğimiz vardı. Saksılara sığmayan cüssesi korkuturdu insanları. Çünkü iki kişiydik. İçimde turnalar uçmaz olmuş şimdi. Konu saptırmamın psikolojimden olduğunu söyleyen hekim yakınlarım oldu. Aldırmadım. Hatta hazır sırası gelmişken, bir çocuğumuz olsaydı onu da aldırmazdım. İyi ki olmamış. Gidişlerine benzerdi yüzü ve gözlerini babasından alırdı. Ben üzülürdüm. Neyse ki çocuk kısmına gelemedik öykümüzün. Bir yerlere kadar varmıştık oysa, bir yerlerime kadar varan ellerinden çok hemde. Bağımsız konuşuyorum, bağışlamasan da olur. Tek başınalığı tattığımda, esir düşmüş komutan oldu zihnim. Zamanın zamansız geçmesini beklemenin sabırsız dümenine sayısız kez takılıp düştü gözlerim. Kulenin uzağı görebilen en uç noktasından uzun boylu laflarını bekleye dura vazgeçmeyi arzuladı defalarca. İsmin gökyüzünde bulutların arasından bir kaç kez okunabildi sanıyorsam. Hiç kaçırmadım seanslarını. Çünkü eksik bakıyordum zaten; çünkü insanı bir yerden bir yere götürebilen tüm biletlere nefret duyuyordum. Çok duydum gelmeyeceğini, herkesler söylüyordu. Kime göre iyilik, kime göre direncimi kırma gereksinimleri olarak algılayacağımı bilemiyordum. Günler günleri, aylar ayları net şekilde kovaladı. Bu bakış açımla doğru orantıdaydı zira. Nedeni ise nöbet bir kağıda yazılıyordu, birde sensizlik nöbetleri göğsüme; fısıldıyorlardı. (Anlamsız) Ağlamıyorum. Anlam bakımından değer kaybeden cümlelerini uzun zaman sonra denize kıyısı olan bir kayada ateşe verdiğimi sonra anlatacağım. Bir gün inanır mısın, erkek başıma feminist düşüncelerim oldu. Yine yoktun. Yüksek bir tepeden yuvarlanarak düşmeyi düşündüm bir defa. Senin bir tarafı uzun bir elbisen var ya hani; o üzerinde. Bacağının açık kalan bölümünden bileğine tutunmuşum, yuvarlandıkça bünyeyi terk eden fikirlere el sallıyorum. Sen farklı bir keyiftesin, neşedesin, serdesin. Bir gece, gecenin belirsiz karanlığında da gelmiştin. Muhtemel kapanan gözlerin getirmişti seni yanıma. Ben uykusuzluğun içinde, güney bir kentte mümkün olabilecek bir soğukluğun titreyişlerinde düşünedururken yanıma uzandın. Alsın dedim canımı inandığım. Almadı.

Bir yere ayrılma, su alıp geliyorum.















5 Aralık 2017 Salı

Bir Türlü Uğurlanmayan Senelere Spesifik Bakışlarımı Bulamıyorum

Bit artık ikibinonyedi ! Çok netim değil mi ?
Aykut

iyi nişan alan bir sene oldu.

yaşam kaynağım gencebayın akşam güneşiymiş.

ikibinonyedi ve ben, sağda ki ben

eskilerden; sandalyeden düştü bel kemiğim

1 Aralık 2017 Cuma

Kutsal Kelimelerin Yüzünü Bizden Çevirene İmtiyazlı Serzenişlerim.

"Eğer yeniden başlayabilseydim yaşayama, ikincisinde daha çok hata yapardım."
                                                                                                    J. Luis Borges


İçim bir tuhaf ve ürkek sanki.
İçilen son kahvenin tadı,
Samimice hazırlanmış bir kahvaltı,
Sen istedin diye de değildi,hem.
Başka bir şarkıya geçtik artık.

Güzel bakışlım, gönül gözlüm.
Meğer becerememiş,
Bir hoşçakal diyememişim sana.
Mevsim geçmiş, anlayamamışım.
Üstelik hala, üstelik;
Elinin, eteğinin çekingenliğini.
Gözlerimin gördüğünü,
Anlatamam kimselere, asla.
Sen olurda merak edersin, etme.
Bir an daha sürmeyecek,
Buralarda esmeyecek rüzgarlar.
Tadı yok.
Ve benim tüm yalanlarım,
Sen istedin diye de değildi,hem.
Başka vapurlara bindik artık.

Masaların başında ellerin olurdu,
Masallarımın başında ismin.
Bırakmıyorum boğazını, kim ?
Bıçaklıyorum şiirleri senden.
Kanında yüzen kelimelerim oluyor, yine.
Yoğunluğuna takılıyor kimi heceler.
Yönüne yüzen harfleredir isyanım.
Gelip sende toplanmayı planlayanlara.
Alınma sakın geçmişimin güzeli,
Cümlelerim seni unutamaz mı ?..

Gidişleri örten yalanlarım var.
Gelişlerin güzelliklerini silmeyen bakışlarım.
Kalanlar, benden yalancı.
Beraat ettirmiyor, sevdanın her davası.

********

Kırgın duruyor bahçıvan yanlarım.
Öyle de gözüküyor işte..
Ne kadar istekli baktıysan o an,
Ancak o kadar öpebildin beni.
Aynı vazoda, ayrı duruyorduk.
Gönlümüz boş oda misali,
Çürüyorduk istekli olarak. Tamam.
Kalkmış ellerini göstermiyorlar,
O dingin bakışların da gizli bana.
Koşar adım manasını bulacağımız yalnızlığa,
Aldım ceketimi, aldırmamaya devam ediyorum.
Kahroluyor çiçeklerim.
Sen, belki de son menekşesi ellerimin.
Aradığım numaralarda kalmamış sesin.
Dikenli bir tel örülmüş, kanatıyor.
Haytalığı süslüyor aylardır gülüşlerimi.
Boşver desem, yeridir.

Ne zaman susmakta ısrarcı kılsam kendimi,
Ne zaman küsmek, senin adına.
Ayrı kalabilmenin yanında; aynı tadabilmek,
Hayaller giyinmiş sanki.
Senelerdir aynı yönde marazlanıyor kelimeler.
Küçük harfle başlıyor yeni başlayan sitemler.
Beri zamandan beri usluca kalmaya savaşlar.
Kibrit çöpünden o hatırladığım evin,
Hiç tutuşmamış meğer.
Meğer hiç, gecenin bir vakti yanmamış ışıkları.
Başkası durmuyor, başkası seçilmiyor.
Ara sıra bakıyorum, kimseler olmuyor.

Sokağında kediler varmış,
Senin camına bakıyorlarmış.

"Pardon, birine mi bakmıştınız ?"

Adem oğlunun, aydın kızına.

Benli sevgiler, Aykut


Aynı yere bakmaya çalışanlar, erken ölürmüş.





21 Ekim 2017 Cumartesi

Boş Konteynera Mana Yüklerken Ceketim İçinde Kalmış (Ünlem)

Bazı şeyler eskisi gibi. Aynı tadı veren türlü çiçekler bahçemdeyken mutluyduk. Uzun zaman öncesine döndük. Bilmiyorum yine şifrelerini; o zaman hatta hiç bir zaman bilmiyordum. Başka şeyler bildirdi bize mottomuz. Güzel şarkıların çirkin kadınlara yazıldığı kaidesi aynı kalmış tabiatımın. Aldım, vazoya koydum çiçeklerimi. Sayıyorum içtenlikle bana gösterilen renkleri. Susmayın mevsimlerim ! Size sunarken iç çamaşırlarımı, kendi renklerimden de hiç utanmadım ! Bu daha bir gelişine vuruşu ömür dikenime. (Bilinçsiz bilmişliğe bir hamak kurmuşum ki ipi pamuktan.) Çok sayıda gidiş edindim; senelerimi seneler doldurdu. Yine aynı parçadan belki bininci kez arıza ışığı yanıyor bir yerlerimin. Ölüyor yada öldürülüyor susmak istemediklerim. Yüzüne yüzüne vurulmak umuma açık yerlerde çekinilmeyecek durumlara karışmış. İşte böyle karışığım zamansız saatlerin de devrik cümlelerimin. Anlattıklarım benim kayıplarım, anlatamadıklarım onların pelerini..

Ölmeye devam ediyor menekşeler...

Kılı kırk yardığım günlerin şeffaflığına ulaşamıyorum. Farklı tatlar veriyor sigaralar. Can çekişen başka bir yarım da ölmüş. Ceset demeye bin şahit gerekirken, kokmaya bile başlamış. İnanın bana çok sürpriz oldu. Yoksa burada olamazdım. Olmamak için mücadelem vardı. Mağlup oluyorum. Az bildiklerime katıyorum bilemediklerimi. Sevdiklerimi gömüyorum beş paraya, ıslanıyor yeryüzüm. Anlamsız gelen günlerim oldu. Yükleyemedik, bittabi çoğulduk. Bana göre değilmiş nevresimler. Ömür eksilirken öğretiyorlar adama ! Hasırı zarar görmüş bir tabure vardı. Belki yedi senesi. Çöpte rastlar olduk. Kısa cümleler adımı tanıtıyor. Öksürmeyin sayın beyefendi. Burası ölmeniz için tasarlanmadı ! İnsan hayatı böyle karmalaşıyordu işte. Başka renklerin diğer renklere serzenişi olabilirdi bu. Aynı beyefendi öksürmeye devam ederken birden sinirlenip kusmaya başladı içini. Buna bilinç altına sıkışmış silüetsiz haykırış demek istiyorum. İçim buhranlı, içim alacalı artık. Zehirlendim. Uzun uzun beklediğim saatlerde, dolduramadığım boşluklara da isim vermiştim. Neyse ki hatırlamamaya kurdum kendimi. Kurulan başka yanlarım da olmuş, ölmüş. Hay aksi !

Kimselerin bilmediği elimde son bir menekşe belki. Tek atımlık son kurşun...

Notalarının çılgın tavırları vardı ve kaprisli mesajların bütünüme işlediği bir nakış oldun. Kıstın sesini kibrit çöpünün ateşe müsait yerlerine sürtünürken ki seslerini ve saygı duydun. Bende kulak verdim ama inan duyamıyorum artık. Başka bir şey vermek gerekebilir diye de ilişmiyorum pek. Malum, kalmadı eser sahibi buralarda. Beni uzaklara savan yarım yağlı bedenimde güneşe nazaran uzun kollu günlerin saçmalığı; emir altında olduğumu yüzüme vurmaktan geri kalmadı. (Dinsin meraklar) Sessizliklerin en büyüğünü giydim. Sırf böyle istendi diye değil rezervasyonlarım. Başka hayatlara bulaşan burnum da kırık. Elinin dışı ile (bakın bu çok klişe) başka kenarlarına ittiğin kaygılarımdı sana senelerce masal anlatan. Saçmalama sana değil bütün yazım. Sadece bir kaç cümlesini hak ettin. Bu "iyi halt ettin" in tasvirinden ileri gidemiyor. Üzgünüm. Öğrenmek bitmiyor insanoğlunun mektebinde.

Menekşe, iletilerinde pişmanlık kokulu yemekler pişiriyordu.

Dolu bir cumartesi gününden hepinize merhaba. Yalnızlığın cumartesi kokusu iliklerime işliyor. Buna mani olacak orta oyunların sahnemde oynanmaması kararı alındı. Onadım. (Tek kelimeden bile cümle olabiliyor. Ne güzel lan !) Kayıp bir kumandaya, aynı en halkı, sehpanın üzerinde duruyorken de bu kadar önem verseydi, belki kaybolmazdı. Tekrar kaybolmanın mutluluğu, her an her yerde bulunabilme ihtimalime karışıyor. Anlattıklarımın şahıslar tarafından okunulması korkum zeytinyağı gibi suyun üzerinde duruyor. Kıymetli saatlerim, kıymetsiz yağlı boya tablolarında kayboluyordu. Defalarca söyledim oysa, evimde istemiyorum diye. Sonra biri bana "olm burası senin evin değil lan" diyor. Ne kadar güzel olursa olsun çiçeklerim; tablolarda çirkin görünüyor. Neyse ki bağladım yine pazara cumartesimi.

Geç başladım.

Bir deniz var olur kapatınca gözlerimi.
Senin semtine sırnaşık olur semtim.
Gülüşlerin kahkahalara döndüğü,
Yolların kısalıp bitiverdiği,
Omuzlarına ulaşan zamanlara ulaşamadığım.
Şimdi ki geçmiş zaman bu.
Uzun saçlarından bahsettiğimiz günlerim sende kalmış.
Haftanın sekizinci gününü hatırlar mısın ?
Böylesi daha zor.


Geçemediğin kapının sonsuz kerameti



















21 Eylül 2017 Perşembe

Tamiri Olmayan Günlerin Güllere Hezeyanı (Çarşaf kullanılmamıştır)

Bilerek gelmiyorum buraya. Mezar kokusunun gittiğini düşündüğüm için buradayım şu an. Yeniden dünyaya gelmenin formülünü yanlış vermişlerdi; yaşayarak doğrusunu buldum. Şimdi, şurada kendimi tanıyor ve az çok tanımlaya biliyorsam buna kişisel reankarnasyonum diyebilirim. Sizde diyebilirsiniz. Size, siz de kim oluyorsunuz demeyeceğim. Kimselere gitme derken tereddütlerde kaldığım gibi. (dersem n'olur kızmayın)

Saçı uzun, ekseriyetle kesmeyi düşünen ve bir bardak suyun gecenin bir vakti hayat kurtarabildiğine vakıf olan insan müsveddesi olduğum bir gün; şehrin balık tutan ve türlü hikayeleri bulunan insanlarının "köprü" denildiğinde aklına tek gelen köprüde iki kişiydim. (Nokta koymak zor geliyor yaşamın genelinde insana. Kıyısında durduğu derede oltasına balığın ha vurdu ha vuracak bekleyişleri gibi. Çekemiyor oltasını bir türlü; sabırsız da aynı zamanda.) Köprünün trafiğe açık alanlarında hiçte simetrik olmayan otomobil park edilişleri canımı sıkar, simetrisi bozulan perspektif bakış açım insanları kınardı ama iki kişiydim. Trafiğe açık olan ve şeritler bulunduran bölüm ile yayalara tahsis edilmiş bölümü ayıran taştan yükseltinin üzerine oturup, içimden geçen şarkıyı mırıldanmaya devam ediyordum. Etrafım karışık bir kalabalık ve şehrin o stabil gürültüsü kulaklarımı doldururken türlü düşüncelere gark olan aklım yanımda değildi. Çapraz köşede ki adamın oltasına vuran balıkları sayıyor, kovasında hala yaşama tutunmaya çalışan diğer balıklara içten içe ama belli etmeden üzülüyordum. Derken bir anda kocaman bir gürültü cereyan etti yolun karşısında ki yayaların bulunduğu yerden. Cadde oldukça akıcı ve ansızın karşı yola koşularak geçilmesi nerede ise imkansız ve kötü sonlar doğurabilecek durumdaydı. Yine de koşmayı tercih ederek köprünün alt geçidine doğru hızlandım. Mevsimin soğukluğunda, yüzümüze gülmeye çalışan güneş beni üzerimde ki esvatlarımında yardımı ile ter bezlerimi çalıştırıyordu. Olsun. Yine de karşıya geçmekti gayem. Karşıya geçerek, gerçekleşen olayın ana hatlarından birinde bulunmak. Nitekim alt geçidi kullanarak oraya vardığımda anlam veremediğim diyaloglar işitiyor ve yerde yatan birinin gözlerini gözlerimden kaçırıyordum. Bana bakıyordu ! Belki oraya koşarak vardığım için beni tanımaya çalışıyordu; belki de o an tanımak istiyordu. Üzerimde ki kahverengi kaşe montumu çıkartarak üzerini örtmek geldi içimden. Onun üzerinden ise bir şey akıyor ve kan değil belli ki. Belli ki anlatmaya çalıştığı bir şeyler var. Sanki diyorum kendime; sanki beni söylemek istiyor. Hayır ! Ben yapmadım bir şey ! Dedim kendimce ve ayak parmak uçlarımdan yukarıya doğru salgıladığım korku hissi kaplarken içimi, yerde yatanı tanımak için kendimle savaşıyordum.

(Devam edeceğim belki. Belki de etmem. Ne bileyim.)


İçimden geçen trenlerin altında ezilen olmuş.
Oh olsun, karşı kaldırımdan seslenmeyenlere.
Hemde tanıdığı halde pelerinimden beni
Tuhaflık seramonilerinde bir kayıtsız.
Yazmamışlar adını kocaman sayfalara,
Sığmadı belki, utandı insanlığından karanlığının.
O ben mişim demek bakışlı ellerimde ıslaklık var.
Teskin etmeyin beni abiler !
Nefesim yettiğince bağırmanın anlamsızlığını,
Uzun koşarak konuşamamanın sergüzeştliğini,
Kendime yakıştıramadığım çok mu belli ?
Hepsi ben olamasam bile yarısı olabilmek,
Şiirde geçen hattat izzet sokakta bulunabilmek,
Sürmeli gözlerde şiir nedir tanımlayabilmek,
Yakışmıyor işte.
Var olsun uçsuz ormanlar yine, yine de.

Oturduğum sandalyenin tek bacağı olmamasından çok,
Ve ile başlayan cümlelerin bitmemesi de acımasızca.
Geliyor bazen insana bir dik başlılık, hemde kaygısızca.
Sırt dediğin, herkese sıvazlatılmaz ya..


Saygılarımla.
Öteki günlerinde, Aykut.

Anahtar Tanrı'da !

la fa, la sol. la fa, la sol..














25 Temmuz 2017 Salı

Mathilda'nın Eline İlk Kez Silah Alması ve Eskilerin Ağırlık Senfonisi

Bulunduğum yere düşmüş olabilirim. Ayların ardından merhaba..

İşte buradayım ve bu daha bir ayna arkası fısıldanışı.
Şimdi şimdi anlıyorum hatırda kalan düğümlerin bedellerini.
Yaşamak zorunda kaldığım ismini bilmediğim bir his.
Altıncı duyu organını yitirmiş,
Şakağı kanamış yersiz ve her yanı pis.

Belki de bir çöp gibi, belki de atmaya kıyamadığın senin.
Paylaşılan nevresimler her dönemin kıymetli tablosu.
Kahrolası şeyler aklımda, kahrolamıyorken tüttürüyorum.
Dumanı da tanıdık, dumanıma karşı çıkılması da.
Ekmeğin bile yarımı korkutuyor.

Yakın geçmiş;

Marmaranın turkuazını yakalar mıyım dersin ?
Denizin dibinde seni saçlarından.
Takvimi sensizlik aylarından,
Bütün sessiz sevişmelere rest çekerken hemde..
Gitmeli filmler de izlemişizdir elbet.
Gidişleri de bir film olarak izledim çok net !
Neyimin, neremin düşmanısın bilemedim.
Öyle karar aldım demekle olmuyor işte.

Nerede bir çift gülüş görsem,
Meraksız meraklarımı sularken buluyorum kendimi.
Kahrettiğim fidanlarımın ismi sen sessizliği.
Şimdileri, kaçmasın diye sevdiklerim,
Layıkı ile yine alıyorum tedbirlerimi.
Dikenli tel örgüleri var artık gülüşlerimin.


Vadesi dolmuş itiraf;

Seni bende bilmek muazzam bir duyguymuş. Bacağı yaralı masanın altına kağıtları sıkıştırır, yerli yersiz öpmek isterdim, doyasıya. Şimdi yokluğunun bünyede yarattığı hafifliği taşıyor vicdanım. Ne kadar sert bir kayaya çarptığımdan habersiz ve ne miktarda yaralı olduğuma tanık olamadım. Çünkü burada değildim. Çünkü senin yanın 'buralarım'dı benim.

Küskün olduğunu düşünen karanfillerim var. 


Seferin sessiz finali;

Kaldırımda ezilmiş çiçekler görüldü, sefer yapılamadı. Başka sonbahar yok artık. Öyle dediler. Düne sarılmasın insanoğulları. Üzülüyoruz şuracıkta.

Görüşürüz, Aykut

Tekerrür sporun kale arkası tribünü

Şu koskaca dünya, alem ve suyun kaldırma kuvveti





20 Nisan 2017 Perşembe

Konu Başlıklarında Çizgisini Bozmayan Aykut Yediği Son Golü İftiharla Sunar

Hüzün çukuruna ters koşuyordum,
Aynaların ardında sır, yalnızlığın peşinde kuvvet diyor şair.
Yakması çok uzun sürmedi sessizliğini.
Acıyor insan daha bir gidene el sallamaya.
Acınacak halde şimdi şehrim.
Tekrar ve tekrar yakarak o sevemediğin sigaramı,
Beni affet !

Sevdanın bir rengi varsa eğer kırmızı olmalı.
Öldüğünü sandığımız duygular ise öldürülmüş.
İnanmaya çalışmanın derdi de tuhaf şimdi.
Beni azad et derken mecazi derdim senin oldu.
Yeşerecek tüm sevişmeler benim çöpümde.
Güzel günler bileti geçersiz artık.
Kısa çöpünü çeken benim.
Yolun yarısında nefessiz bırakılanı da bu hikayenin.
Hudut önümde belirmişken,
Çelmelerin o en büyüğüne yenilen.
Daha kolay olacağını düşünmüştüm,
Ateşin bize olan etkisini, yanılmışım.
Yandın, beni affet !

Ben hala kırk küsür sayılı günlerin özleminde,
Görüşmede bir başkasının sesi.
Gözlerim, aynı çıkmazı tanıyordu sanki..
Kararların batıl durumları ve tıbba lanet eden ben !
Ne kadar çok çukurlu günler,
Hepsi bitti, hepsi kayboldu hatta seneler..

Önceki mevsimden kalan çiçekler,
Hala sen kokuyor ve sen kokuyorken dönebilirsin.
Zira dönmemelisin !
Elim kırılmalı belki ama tutmamalısın !
Nefeslerim kesilmeli ama nefesime bir olmamalısın !
Yaz günlerinde terlerimiz, karışmamalısın !
Seni yaktım, beni affet !


İnsanoğlu dağı yok edemiyor işte..

Sönmüyor sigaralarım..

Tedavide ki duygulara acil bir kaç ünite sarılma gerekli. (grubu önemli)

"Senin için ne yapabiliriz aykutcum ..?"


Saat sadece beş, Aykut


Temsili.

















Kırmızı Başlığın Serzenişi ve İyi Kalpli Kurdun Foyası..

Yine dönüp dolaşıp buraya geliyoruz bir şekilde. Eksik veya tam iken.

Fakat şu an eksikliğin esirliğinde, iç çamaşırlarımı göstermeden kimselere avunmaya çalışıyorum sersefil bir yalnızlığa. Ne ahh ettim ne de ahh aldım. Yarım kalmışlıklarımın bir ajandası var; göstermeye kıyamıyorum. Alfabemin en güzel harflerini yitirdim. Yine de olsun demek büyük başarı iken sükutumu korumakla mükellef oluyorum ben. Kolay olmadı, olmayacaktı da koca bir devrin kapanışı. Şimdi herkes usulca jartiyerlerini çıkartsın. Savaşa çıplak devam edeceğiz.

Uzun yolun en keskin virajında takla atan bir otomobiliz seninle, Keskin sirkenin küpe duyduğu ama kendi yordamıyla imkansızlaştırdığı bir aşk. Tıkandık ve bittik. Canının cehenneme gitmesini istediklerim olmasın diye dualarım. Ecnebi klavyesinde hala yazabilmenin mutluluğu bile kıymetli, sen kimsin ki..? Alıp giderken almadım deyişlerinin yalanını sevsinler. Kafam sen kadar güzel iken ben yine seni arzulayabiliyorum. Ne yazık bana ! Ne yazık ki bana en değerlim ettiğim kabus görünümlü sessizliğinde hala boğulabiliyorum. Kurtarın ! Neyin formülünü buldun acaba, meraklar içerisinde boğulurken ben seni fütursuzca bakışların altında ezilmekten kaçamadım. Biraz soğuktu ve köpek durmadan havlıyordu. Burada yarım bırakmak istiyorum. Zira yarım bırakılma kursundayım. Ölmedim !

Kokusuz fesleğen, Aykut