3 Nisan 2019 Çarşamba

Beni Anlamadın Ya Ben Onu Yamıyorum Eserinde Yazarın Dikmeye Çalıştıkları

...Sonra bir gün; kart, çok uzaklardan genç gibi görünen, uzun boylu, kenar mahalle adabı renkte boyalı saçlı, bebeği ve orta yaşlı eşi olan, bebeğin ağlamasını çokta sallamayan, konuşmasından yabancı uyruklu olduğu hakkında şüphe ettirmeyen kapı komşum, yengem; muhakkaktır ki evlerimizin kapılarını aşırı tesadüfi derecede aynı anda açmış olduğumuzda bana atmış olduğu "o evin içinden gelen tuhaf seslerin kaynağı sen misin evladım" bakışı yüzünden utanmaya yakın hissettirmiştin. Fakat bu uzun ve noktasız cümleden de anlayacağınız şekilde, bu evde öyle evladiyelik oturmayı düşünmediğim için şahsım tarafından da, kart yengemin ironik bakışlarını, anca onun bebeğinin ağlama sesini salladığı kadar sallayabilmiştim. Bu umarsız fikirlerimde, tutarsız davranışları sergileyip, fakat bunu ev duvarları dışına lanse etmemiş olmam; insanlık adına da benim adıma da önemli bir kayıp değildi.

Ablacım yanlış anlama konumuzun seninle bir alakası yok. Yalnızca ikame ettiğimiz apartmanın duvarlarının aşırı ince olması nedeni ile işittiğimiz sesler bazen diğer komşulardan da gelebiliyor. Misalen sen geçen gün yemek yerden elinden çatalı düşürdün ve ben neredeyse alıp sana verebilecektim. Yani öyle ince olan duvarlarımız, izolasyondan henüz ve daimi olarak haberdar değil. Sonuç olarak osuran da ben değildim yani. O sesleri ben de duydum ama senin suratına "sen osurdun biliyorum" gibi bakmadım. Çok kırdın beni.

Gerçekten şu an bu sayfayı bunları yazmak için açmamıştım. Olan, yoğun ötv aromalı birama oldu.

Yani bu evde yalnız yaşıyorum. Sıradan bir apartman dairesi ama sıfır bina. Buna kanmış olduğum bittabi doğrudur. Her şeyin sıfırına sahip olamasam da sıfırını kullanmak isterim. Mesela sen bir gömlek aldın. Kanka be versene ilk ben giyeyim, demem. Öyle şey denir mi hiç ?.. İşin aslı ev çok sessiz. Benim gibi yalnız yaşayan bir çok ev yalnızının yaptığı şekilde ben sırf evde ses olsun diye televizyonu açmıyorum. Hatta genel olarak televizyonu açmayıp, uydudan yayın sağlayıcı kutuma her ay düzenli para ödüyorum. Bunu, para vererek göbek yağlarımı yakabileceğimi düşündüğüm gibi, yine sadece para vererek gerçek ingilizceyi çok emek sarf etmeden öğrenebileceğimi düşündüğüme de benzetebilirsiniz.

Ev yalnızı bendenizin, huzur dolu evimde bulunan sessizliğin dört köşeli bir alet tarafından bertaraf edileceğine inanmamı da beklemeniz bana göre suç sayılabilirdi. Neyse efendim, saadet meselesine gelecek olursak; evin sessizliği bozulacak. Bunu ümit ederek türlü tasarruflar sergiliyoruz. Bütün bunların öncesinde gürül gürül yanan gemilerden kurtulmayı başarabilen ben, sizleri bir kaç gündür kafamın içinde yankılanan şiir görünümlü, oysa alakası olmayan isimsiz yazı tipimle defaten selamlamak isterim.

Siz hiç bozmayın. Ben muhakkak gelirim. Gelmeyi de bilirim; gelmeyedebilirim.


Islak odunla dövülmüş yazılarım var.
Mevsimin sebzeleri kurusun diye bırakılmış.
Bir mahallede, sokak arasında bastığım halılar yıkanmış.
Yanmakta olan geminin güvertesinde, son sigaramı içiyorum.
Delice güneş var camların ardında, hava da bir soğuk ki sorma.
Hırkalar, o nevresimlerin paylaşıldığı evlerde giyiliyor yalnızca.
Çantanın asılı olduğu hep aynı omzum çürümüş,
Bildik lezzetlerin yaşandığı mutfaklar mühürlenmiş.
İlgili semtlere karışmış almaktan caydığım nefeslerim,
Hep başka şehirlere gidesi geldiğindenmiş,
Yüzükoyun uzanmakta ve usanmakta olan sevmeyişin.
Demek bileti kestirdiğin an değil,
Gidişe bindiğin anmış kendimle cenk edişim.

Şimdi uslu bakıyorum fiil cümlelerine.
Onlar da sokağın sahiplerine küşmüş.


Paralel evrende ben, Aykut

Bazı şeyleri tanımlamaya böyle göt gerekli


-Senin niye boyutun büyük ?
-Seni daha iyi görebilmek için.

Bir ihtimal daha var. O da gülmek mi dersin ?..










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder