Şimdi ben istiyorum ki; neyse fikirlerimiz dökelim ortaya. Ne bileyim işte.. Hani sen yemek yaparken, dünden kalan bulaşıkları makinaya dizerim. Ulan hadi çamaşırları yıkıyorum. Tamam. Ama bulaşıkları dizerken, en azından aynı dört duvar arasında olacağımız için sana takılabilir. Üzerine düşebilirim. Ki ben fikirlerimi senin üzerine düşüreli çok oluyor. Oysa olmasaydı insanın bu kahrolası gururu, kibiri, efendime söyliyeyim işte ingiliz tavırları. belki de arap saçına maal vermez, güle oynaya kendimizden geçmek yerine, hikayenin yazarını araştırırdık. Zaten her şey bir hikaye..
Kuralın, kuralcılıktan doğma bir empati döngüsü olduğunu biliyorum. Öyle ise x = y2 X (2)z olmamalı.Yalan sürebilirsek belki ekmek denilenin üstüne, kararsız yargıların infazını kabul görüp, eli eteği sineye çekip, bir yar sen olmalısın diye çehremizden geçip, ilk durakta inmezdik. Fakat bu oyunu kuralına göre ne zaman oynasak, sonu boka çıktığı için bunu gerekli görmüyorum. Açık oynamanın verdiği heyecan ve yitirme muhabbetleri, hemde kendi içinde yitirebilmesi yaradılanın. Hani ne güzel yürüdük, az da olsa uzun bir yol. Baktık olmadı deriz kendimize (hemde içimizden); olm/kızım, bunlar bizim sonsuz sayılı günlerimiz. Değerini yitirtmemeliyiz. Döviz bürosuna dönen, kerpeten ile ucunu yakalayabileceğin dünya ipi ile varsa g.tün gir bakalım kuyuya.. Eyy dünya kişisi, ben kuyunun dibindeyim. Merhaba !
Saklı kalması gereken her sır, sarımsaklanmak zorunda değildir.
Mancınık sistemi kurduğumuz hayatımız arkadaşlar, bizler bireyleriz. Hele ki toplumu oluşturan.
Kısacası uzuncası derken, konularımız masallaşmaktan kurtulamadı.
Birde eskilerin bir sözü vardı; "terlerimiz karışana kadar!"
Uğrunda şarkılar yazılan bütün kadınlara selam olsun. Saygılar, vesselam..
Sevgiler de tabi, Aykut
Tsubasan olayım anam, dedi. Kadın, kayıtsız kaldı ! |