22 Mart 2011 Salı

Zamansız Gidişler Cumhuriyeti'nden Daha Bir Yolcu

Gözlerimle gördüm. Boylu boyunca sere serpe yatıyor ve nefes alamıyordu. 74 seneden beri şugün soluduğum oksijeni soluyan, Atamızın öldüğü sene hayata gözlerini açan bir adam. Birkaç tuhaf hikayesini hatırlıyorum. Sırf kimliğini evde unuttuğu için almanya vizesi alamayarak yurtta kalan, biraz uzun saç ve ispanyol paça pantollarıyla yirmili yaşlarında bir yağızmış. Ama alkol, sigara...
Sene 2009'du. Evde canı sıkılan bir adamdım.  Beşiktaşın maçı olduğunu duyduğumda "kesin izliyordur", dedim. Üstüme birşeyler alarak evden çıkıp yanına gittim. Evet, evde beşiktaşın ankaragücü ile yaptığı maç ekranda naklen yayınlanıyordu. "Selamınaleyküm" - "Aleykümselam". Oturup birlikte keyif içinde maçı seyrediyorduk. Ankaragücünün olur olmadık ataklarını beğenip, beşiktaşa kızıyordu. Koyu beşiktaşlıydı. Yanlış hatırlamıyorsam, bahsedeceğim olay maç 2-1 beşiktaşın üstünlüğü sırasında gerçekleşti. Sahada bir futbolcu vardı, Fabian Ernst. Beşiktaşın yeni futbolcusu, Fabian Ernst. Spikerin sürekli telafuz ettiği ismi kulaklarımızda çınlıyordu ki fin hakika 2. golü de kendisi kaydetmişti. Bakınız, yazılışı 'fabian ernst' olan bu adamın isminin telafuzu 'fabyaners" tir. Binaenaleyh, spiker bu ismi arka arkaya birkaç kez tekrarlayınca durup, spikerden sonra şöyle dedi; "s- işte bu mükemmel golün sahibi ..fabyaners,fabyaners,fabyaners ", "d-kim bu varyemez ?"  Gülmekten karnıma ağrılar girdi. Orjinal bir adam.

Hastaydı. İsviçrede bulunan baldızı ona çikolata getirmişti. Hep beraber yanı başında oturmuş sohbetler ederken, eşi, kardeşime seslenerek; "Hülya'nın getirdiği çikolataları çıkarında yiyelim yahu.. Yılmaz'a özel getirdi onları.." Bu cümleden sonra şu tepkiyi verdi; " Ne özeli hanım, bayağı fındıklı işte.." Farkında olmadan çok ince bir espri yaptı. Büyük adam vesselam. Büyük adamdı vesselam..

Elimden tutup pazar yerine götürdü beni.. Birkaç küçük alışverişten sonra son girdiğimiz fırından bana 2 sıra şeker aldı. Biri kakaolu, diğeri meyvalıydı. Eve doğru yola çıktık ve vardık. Yolda çişim gelmişti ve bunu onunla da paylaşmıştım zaten. Eve girdiğimizde beni hemen tuvalete gönderdi. Yaşımı hatırlamıyorum ama bu anıyı hatırlaycak kadar büyük, densizlik edecek kadar küçüktüm. Bilincimi en net çözümsediğim budur. Tuvaletten bir hışım çıktım. O sıra tuvalete hemen hemen yakın olan mutfağın kapısında durup elimi yıkayıp yıkamadığımı sordu. Ona olumlu cevap verdim. Sonra kendisi tuvalete doğru yöneldi ve kupkuru olan sabunu gördü. Dönüp bana, kendisine yalan söylediğim ve ellerimi yıkamadığım için kızdı. Çok kızdı. Çünkü çok titiz ve temizdi. Öyle ki ağlıyordum. Salona gittiğinde arka odanın camını açıp, bana aldığı şekerleri camdan attım. Ev çok yüksekte değildi ve şekerlerin nasıl saçıldığına bizzat şahit oldum. O an iyi yaptığımı, sinirimi çıkarıp, hıncımı aldığımı düşündüm. Daha sonra beni yanına çağırıp, gönlümü aldığında hoş sohbetler ettik. Ellerim kırılsın o anda pişman olmuştum ama şimdi daha da pişmanım. Düşüncem parçalanıp, ellerim tekrar tekrar kırılsın !
 
"Beşiktaştan taksim dolmuşuna binip, inönü stadyumunun yanından geçtiğimde seni maça götürmek istedim. Yanlış bilmiyorsam, zamanında içinde top koşturduğun fakat onlarca senedir gitmediğin inönü stadına.. Bir şekilde kandrırım diye düşünmüştüm. Hastanede ki ilk dönemindi ve o hastaneden çıkamadın."

Namazın hiç bitmesin, hiç gitme istedim.

Seni öyle görmek, bana fani dünyanın jartiyerini gösterdi.

Toprağın güzel çıçekler ile dolsun, ruhun şad, mekanın cennet olsun. Allah kabir rahatlığı versin.

Huzur içinde yat, Canım Dedem.. Seni çok özleyeceğim...


................

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder