10 Aralık 2017 Pazar

Ansızın Bir Yerde İnecek Var ! -1-

Söyle bir şeylerde gülümsesin, en azından tebessüm etsin bünyem. Uykumu yitirdiğim bir gece daha bu. Gelmişsin hiç bir şey yokmuşcasına, yaşanılanlar hiç yaşanılmamışcasına oturmuşşun o hep oturduğun yere. Hoşgeldin.

Geri bırakıldım. Yoktun. Senin sanırsam itilaf devletlerin vardı; benim müttefiklerim. Birbirimize güzel yemişler sunduk. Gülmene yardımcı olamayacağım için şimdiden özür dilerim. Bir menekşe, bir dağ gibi yıkıldı karşımda; içimde belki de. Bize yakışmayan ne varsa yaşadım. Gelmeni beklemiyor olmamı defaten tekrarlamam seni üzmesin sakın. Aynı filmin beğenilmeden ikincisinin çekilmesi kadar mali duygular beslenen bir arzu bu. Islak kaldırımlar aynı yerlerinde dururken ve manzaram değişmemişken henüz; uzun kilometrelere koşarak geldiğini hatırlıyorum. Zamanın tutuştuğu ve mekanların yandığı güzel günlerin hatrına kentler yüzümüze gülmüştü. Damarlarımdan akan ismini bilmediğim şeyler vardı ve bütün imkanlar bir anda tutuşuverdi. Kısa kesmek değil derdim. Oysa uzun uzun sövmek istedim zaten çoğu zaman başka yöne bakışlarına. Neyimin neresinden yitirdiğin hangi umut konusu, alıkoymuştu beni senden? O köyün bütün erkeklerine lanet olsun ! Beni anlıyorsun değil mi ? Boşversene, anlasaydın gitmezdin.

Bir çiçeğimiz vardı. Saksılara sığmayan cüssesi korkuturdu insanları. Çünkü iki kişiydik. İçimde turnalar uçmaz olmuş şimdi. Konu saptırmamın psikolojimden olduğunu söyleyen hekim yakınlarım oldu. Aldırmadım. Hatta hazır sırası gelmişken, bir çocuğumuz olsaydı onu da aldırmazdım. İyi ki olmamış. Gidişlerine benzerdi yüzü ve gözlerini babasından alırdı. Ben üzülürdüm. Neyse ki çocuk kısmına gelemedik öykümüzün. Bir yerlere kadar varmıştık oysa, bir yerlerime kadar varan ellerinden çok hemde. Bağımsız konuşuyorum, bağışlamasan da olur. Tek başınalığı tattığımda, esir düşmüş komutan oldu zihnim. Zamanın zamansız geçmesini beklemenin sabırsız dümenine sayısız kez takılıp düştü gözlerim. Kulenin uzağı görebilen en uç noktasından uzun boylu laflarını bekleye dura vazgeçmeyi arzuladı defalarca. İsmin gökyüzünde bulutların arasından bir kaç kez okunabildi sanıyorsam. Hiç kaçırmadım seanslarını. Çünkü eksik bakıyordum zaten; çünkü insanı bir yerden bir yere götürebilen tüm biletlere nefret duyuyordum. Çok duydum gelmeyeceğini, herkesler söylüyordu. Kime göre iyilik, kime göre direncimi kırma gereksinimleri olarak algılayacağımı bilemiyordum. Günler günleri, aylar ayları net şekilde kovaladı. Bu bakış açımla doğru orantıdaydı zira. Nedeni ise nöbet bir kağıda yazılıyordu, birde sensizlik nöbetleri göğsüme; fısıldıyorlardı. (Anlamsız) Ağlamıyorum. Anlam bakımından değer kaybeden cümlelerini uzun zaman sonra denize kıyısı olan bir kayada ateşe verdiğimi sonra anlatacağım. Bir gün inanır mısın, erkek başıma feminist düşüncelerim oldu. Yine yoktun. Yüksek bir tepeden yuvarlanarak düşmeyi düşündüm bir defa. Senin bir tarafı uzun bir elbisen var ya hani; o üzerinde. Bacağının açık kalan bölümünden bileğine tutunmuşum, yuvarlandıkça bünyeyi terk eden fikirlere el sallıyorum. Sen farklı bir keyiftesin, neşedesin, serdesin. Bir gece, gecenin belirsiz karanlığında da gelmiştin. Muhtemel kapanan gözlerin getirmişti seni yanıma. Ben uykusuzluğun içinde, güney bir kentte mümkün olabilecek bir soğukluğun titreyişlerinde düşünedururken yanıma uzandın. Alsın dedim canımı inandığım. Almadı.

Bir yere ayrılma, su alıp geliyorum.















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder