22 Mayıs 2011 Pazar

Demir Çakmağımda Ki Taş


Hiç bilinmeyen bir yola doğru giden kara, kuru,bitap insanlar dolardı. Yetim denecek kadar eksik ve anca salak denecek kadar akıllıydım.

Hiç bilmediğin bir yere gidersin.  Ölmemek üzere yemin ettiğin ne varsa, yaşatmaya çalışırsın. Gittiğim bu yer ile kaldığım nokta orasında ki en güzel çizgidir senin adın. Oysa sen iki nokta arasında ki doğru kadar seviyorken beni, hiç yüzüne vurmadım. Bir şeyi yenilemek pahasına, nesnenin kıyafetini değiştirirsin. Oynar, yapar, eder, kırar üzülürsün. Dökülürsün sonra masadan.. Elinde olmayan olaylar gelişirken, sen en kıyağından aralayıp kapıyı, gözünle şahit olursun birde.. Yalnızlık anlatılmaz arkadaşım ! Herkesin yaşadığı matem, en az senin hayatın kadar renklidir. Büyütmeden gözünde bütün canlıları, temizlersin sen pislikleri, eminim. Bende buna gözümle şahit oldum. En dayanılmaz rastlantılar içinde bir “yuhh” çekersin.  Soyut kavramının kelime anlamları gibi düşün. Sen ki aldatılmış, bine bin katan, her damlasında gözyaşların başka bir harf tattıran diline.. Sen ki küheylanın katli vacip olanı, umrumda sanıyorsun ama aklımda olmakla yetineceksin. Hapsettiğim yerlerimden bir bıçak yarası daha almadan kaçabilmen imkansız. Sonsuzluğun meme kıvamında bir yaşam sürdürmek içten içe. Gördüğüm bu, yaşayıp alıştırdığında..  Sevdiğin şeyleri biriktiriyorum sana, kimseler görmeden. Ve bileğimde, bileğin. Kaybolan nice senelere dalıyorum.  İyi ki yoksun. En güzeli buna içiyorum.

Sarılmadan et ve kemik yığınına,
Hissetmek zulüm olur sıcaklığı.
Varılmadan aşk denli kalp otağına,
Seni görebilmek belki, bir kapı aralığı.


Sevgiler, Aykut

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder